Bundan tam bir yıl önce Kahramanmaraş merkezli depremde ülkemiz acı haberlerle sarsıldı. On binlerce yurttaşımız yaşamını yitirirken milyonlarcası ise insanlık dışı şartlarda yardım beklemek zorunda bırakıldı. İlaç gibi yaşamsal bir halk sağlığı ürünü hakkında söz sahibi olan bir mesleğin mensubu olan eczacılar gönüllü olarak canla başla halka hizmet ulaştırmak için mücadele etti. Deprem dosyamızın bu bölümünde Hatay, Samandağ ve Kahramanmaraş’ta görev almış eczacılarımız; Engin Ocakdan, Handan Şare ve Başar Kayıran ile buluşuyoruz.
İLAÇ EMEKÇİLERİ: Eczacılar bölgedeki çalışmalara gönüllü katıldınız. Sizi deprem bölgesine götüren şey neydi? Nasıl gittiniz ve ilk vardığınızda nasıl bir tabloyla karşılaştınız?
ECZ. ENGİN OCAKDAN (ORDU/ÜNYE): Yaşadığımız büyük afet beni derinden etkiledi ve ilk fırsatta, duyarlı her insan gibi o bölgede olup elimden geleni fazlasıyla yapmak istedim. Yıkık binalar, parçalanmış hayatlar ve yeniden umutla hayata tutunmaya çalışan bir medeniyet ile karşılaştım. Bölgeye yardım için giden birçok insan vardı ama gözlemlediğim ilk şey yardıma giden insanların bir kısmının ne yapacağını bilmemesiydi, böylesine büyük afetler için önceden hazırlanmanın, örgütlü mücadelenin önemini bir kez daha anladım.
ECZ. HANDAN ŞARE (İZMİR/BUCA): Çocukluğu ve gençliği boyunca sağlık hizmetlerine ve ilaca erişimde güçlük yaşayan biri olarak (ki sağlık alanında bir meslek sahibi olma sebebimdir), depremin akabinde elinde orada kullanılabilecek en kıymetli şeyin ilaç olduğunun bilincindeydim. Elindeki ilaçları ulaştırmak isteyen, o suda bir damla olmak isteyen, bir şey yapmak için yanıp tutuşan meslektaşlarımdan bir tanesiydim. Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri grubumuzun hemen ertesi gün organize olduğunu ve orada bir eczane kurduğunu gördüm. Bizler de oradaki ihtiyaç doğrultusunda Semt Evleri aracılığıyla elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalıştık. Sıcak, konforlu alanımda, yıkılmamış eczanemden yaptığım bu katkının yetmesini geçelim, beni her geçen gün daha da kötü etkilemeye başladı. O durumu görmezsem, o korkuyu hissetmezsem hiçbir zaman anlamayacağımı biliyordum. Anlamazsam da bir daha ihtiyaç duyulduğunda işe yaramayacağımı biliyordum. Hemen bağlı olduğum meslek odasını aradım, listeye adımı yazdırdım ve sıramın gelmesini bekledim. Bir ay sonra sıram geldi ve Samandağ bölgesi için gönderildim. Biz yoldayken çok büyük bir sel felaketi de yaşanmış ve gittiğimde her yerdeki yıkımın üzerine; insanların elinde kalan bir parça yatakları battaniyeleri, ayakkabıları her şeyleri ıslanmış, gündüzleri bunları kurutmaya çalıştıkları, geceleri yağmurla tekrar ıslandıkları, yapayalnız bırakılmış bir halk manzarasıyla karşılaştım.
ECZ. BAŞAR KAYIRAN (KAHRAMANMARAŞ/ANDIRIN): Kahramanmaraş ili Andırın ilçesinde serbest eczacılık yapıyorum. Bulunduğumuz ilçe şehrin batısında Adana ve Osmaniye illerine komşu, depremde hiçbir yıkım yaşamayan, Adana ve Maraş yolları depremin ilk anından itibaren açık olan bir ilçe. Propaganda makinasının aksine Adana bölgesinden deprem bölgesine 3-4 saat içerisinde her türlü yardım lojistiği yapılabilecek durumdaydı. Bölgeye 14. Bölge Kahramanmaraş Eczacı Odasının çağrısı üzerine depremin ikinci günü öğlen saatlerinde ulaştım. Daha şehrin girişinde insanların ekmek ve bebek maması için çaresiz istekleriyle ilk şoku yaşadık.
“Eğer içme suyunuz yoksa yarısını sizinle paylaşmak istemiştim, onun için sordum.”
İLAÇ EMEKÇİLERİ: Gönüllülük faaliyetiniz sırasında mesleki açıdan insanlığınıza dokunan en kıymetli ediminiz neydi sizce?
ECZ. ENGİN OCAKDAN (ORDU/ÜNYE): Müsaadenizle 2. ve 3. soruyu birlikte yanıtlamak isterim oradaki dördüncü günümde Samandağ TEB konteyner eczanesinde çalışırken iki küçük çocuğuyla birlikte, çocukları için reçetesiyle uyuz ilacı ve antibiyotik almaya gelen beyefendi içme suyumuz olup olmadığını sordu, kaynaklarımız sınırlı olduğu için sorumlu eczacıya danışmadan veremeyeceğimi söyledim. Sonrasında 1.5 litre içme suyunu alıp hastanın yanına gittiğimde hiç ummadığım ve beni şok eden, insanlığa olan inancıma yeniden kavuşmamı sağlayan o inanılmaz tepkiyle, ummadığım bir nezaketle karşılaştım. “Beni yanlış anladınız çocuklarımla ve eşimle çadırda kalıyoruz ancak 4 tane su bulabildim eğer suyunuz yoksa yarısını sizinle paylaşmak istemiştim, onun için sordum.”
ECZ. HANDAN ŞARE (İZMİR/BUCA): Samandağ’da, bana bir şey olmaz, bunlar benim başıma gelmez diyen yarım öldü. Bundan sonra nasıl bir insan, nasıl bir eczacı olmak istediğimi bildiğim diğer yarım doğdu. Eczanelerimizde reçeteyle başvuran hastalara “a bu ilaç yok, bu ilaç üretilmiyor, bu dozda elimizde kalmadı maalesef” rahatlığımız yok oldu orada. Gelen her talebi karşılamak, her ilacı oldurmak zorundaydık. Sanırım öğrencilikten uzun zaman sonra bilgimin ve zihnimin tümünü kullanmak zorunda olduğum tek zamandı. Endikasyon bize yetiyordu. Kafa kafaya verip o yaralara derman olmak için bir yol buluyorduk. Bilgimiz gücümüzdü ve bizler bunu fayda sağlamak için sonuna kadar kullandık. Orada hastanın sadece o anlık ihtiyacını değil olası ihtiyaçlarını da öngörmemiz gerekiyordu. Antibiyotik veriyorsak yanına probiyotiği eklemek zorundaydık. Suya erişimin kısıtlı olduğu bir bölgede birinin ilaca bağlı ishal olmasını engellemek ya da bebek bezi isteyen hastaya, ıslak mendil kullanacağı için pişik kremini vermeyi akıl etmekti görevimiz. Bu da koruyucu eczacılığın ne kadar önemli olduğunu bize hatırlattı. Herkesin hissettiği gibi ben de, para almayınca kendimi çok rahat ve hastaya daha çok faydalı olduğumu hissediyordum. İlacı gerekirse icat etmek zorunda kaldığımız bir an oldu hastaya bir ilaç gerekiyordu. Arkadaşlarımızdan biri bunu majistral olarak hazırlayabileceğini söyledi. Tartımız, havanımız, uygulama aparatımız hiçbir şeyimiz yoktu. Tabletleri poşetin içine koyup, cezveyle toz ettiğim an, hala hatırladığımda gülümsetiyor beni.
ECZ. BAŞAR KAYIRAN (KAHRAMANMARAŞ/ANDIRIN): Şehirde ayakta kalan, stokları tükenmiş 2-3 eczane dışında TEB mobil eczanesi vardı. Ancak ilaçlar henüz ulaşmadığı için ikinci gün mobil eczanenin kapatılması kararlaştırıldı. Şehre eczacılık hizmeti üçüncü gün verilmeye başlandı. Üçüncü gün öğlen saatlerine kadar yıkıntılar arasında tek tük istisnalar dışında AFAD, Kızılay, kolluk kuvvetleri, TSK, belediye kısaca devlet namına bir şeye rastlamadım. İkinci günün gecesi, sabah saatlerine kadar aç, susuz, hafif yaralı, üşümüş insanların enkazların başında yakınlarının yıkıntılar altında ölmesini beklemesine şahit olduk. Dördüncü gün mobil eczanede endikasyon muadili uygulaması devam ediyordu ve bu süre zarfında ben Adana’ya gidip dönebilmişken hâlâ hastaya Eliquis yerine aspirin vermek mesleki olarak ilginç geliyordu. Gece nöbete kaldığımızda gelen birkaç doğum reçetesi ise kısa süreliğine mutlu olmamızı sağlamıştı.
İlacı gerekirse icat etmek zorunda kaldığımız anlar oldu
İLAÇ EMEKÇİLERİ: Siz bölgedeyken uyuz vakalarıyla sık karşılaştınız mı, temiz suya erişim ne durumdaydı? Bugünden baktığınızda, bölgede halkın sağlığını korumak için sizce neler daha iyi yapılabilirdi ?
ECZ. HANDAN ŞARE (İZMİR/BUCA): Biz varmadan önce de bizden önce giden meslektaşlarımız uyuz vakalarının çok arttığını, eczanede yeteri kadar ilaç olmadığını, mümkünse giderken yanımızda götürmemizi söylemişti. Odamız bu konuda duyuruya çıkmış birçok eczacı gönüllü majistral hazırlayıp, odaya bırakmışlardı. Tabi gittiğimizde o durum öyle olamadı çünkü insanların yıkanmak için gerekli şartlara ulaşımı kısıtlı ya da hiç yoktu. Temiz su hala büyük problemdi. Bizim hazırladığımız majistrallar ise uygulama ve ardından yıkanmayı gerektiriyordu. Bu tedavi doğru sağlanamadığı için hasta iyileşemiyor ve bulaştırmaya devam ediyordu. Bugün baktığımda bu salgının geleceğini görmemek aymazlıktır. Daha en başından herkese aynı anda İvermektin tablet verilmeliydi. Bu salgının geleceğini görmek ve önlem almak, koruyucu sağlık hizmeti demektir zaten. TKP’li sağlıkçılar, kadınlar henüz başvurmadan, köyleri ziyaret edip tarama yaptılar. Olması ve yapılması gereken budur. Hastalık oluşmadan tara, profilaksi yap! Bizim sağlık sistemiz böyle yükü kaldıracak sağlık neferine sahipken, bu organizasyonları yapacak yönetimlerin harekete geçme konusundaki acizliğine mahkum olmak çok acı. Sivil inisiyatifler olmasa bu vahim tablo, çok daha vahim noktalara gelirdi.
ECZ. BAŞAR KAYIRAN (KAHRAMANMARAŞ/ANDIRIN): Bölgede beşinci günden sonra bulunmadım, o süre zarfında var olmayan bürokrasiyi pek görmedim, sadece mobil eczanenin mantıksız bir şekilde, çekici olmadığı halde, yerinin değiştirmesini isteyen bir adet hastane müdürüne denk geldim. Bahçesinde bulunduğumuz Yörük Selim Devlet Hastanesi acilinin lavabolarından çamurlu su akıyordu, kısa sürede çevrede tıbbı atıklar dahil çöp yığınları oluşmaya başlamıştı. Uzun süre kalmadığım için uyuz vakalarına rastlamadım, bulunduğum süre zarfında yağmur altında soğukta kalan ve hasta olan ailelere, ilaçları enkaz altında ya da hasarlı binalarda kalan kronik hastalara, acillerde triaja takılan hafif yaralılara ilaç hizmeti verildi.
İkinci günün gecesi, sabah saatlerine kadar aç, susuz, hafif yaralı, üşümüş insanların enkazların başında
yakınlarının yıkıntılar altında ölmesini beklemesine şahit olduk.
İLAÇ EMEKÇİLERİ: Tüm bunlar yetmezmiş gibi bölgeye gönüllü olarak ilaçlarıyla giden eczacıların meslek örgütü Türk Eczacıları Birliği’ne Kızılay’ın fahiş fiyata çadır sattığı, çadır satışı gerçekleştirilene kadar daha önce gidebilecek bu yardımların geciktiği biliniyor. Bu konu hakkında neler söylersiniz?
ECZ. ENGİN OCAKDAN (ORDU/ÜNYE): Esas amacı halk sağlığını korumak olan meslek örgütümüz Türk Eczacıları Birliği’nin bu konudaki tutumu takdire şayandı. Kızılay tarafından, ilaçlarını dahi bizim tedarik ettiğimiz zor şartlarda gönüllü hizmet sağlayacağımız çadırların parayla satılmasını gündem yapmadan en hızlı şekilde bölgeye ulaşmak için gerekeni yaptı. Adı geçen kurumun sunması gereken hizmeti sağlayamamasından mı yoksa o hizmeti kendine vazife bilen örgütlerin gecikmesine sebep olmasından mı bahsetmeliyiz bilmiyorum. Yaşanılan akıl tutulmasının maalesef kelimelerle açıklanabilir bir tarafı yok.
ECZ. HANDAN ŞARE (İZMİR/BUCA): Eğer hükümet alkış almayacaksa, reklamları yapılmayacaksa, üzerinde kendilerine ait logo olmayacaksa kılını bile kıpırdatmadığını, insan sağlığını, hayatını zerrece önemsemeyen ve bunu yapmak isteyen kişiyi bulduğunda bile parasız geçit vermeyecek olduklarını, yaşayarak öğrendik. TEB’e çadır satılması konusu dışında konuşmamız gereken diğer bir konu da, deprem ülkesiyiz ve önümüzde muhtemel Marmara depremi var ve bu yıllardır konuşulan bir şey. Örgütümüzün neden bir afet programı yoktu ve neden böyle bir afete hazırlıklı değildik? Neden kendimize ait çadırlarımız yoktu? Bunlar da bizim kendi aramızda çözmemiz gereken çok önemli meselelerdir.
Marmara bölgesinin kaderi ne olacak?
İLAÇ EMEKÇİLERİ: Artık herkesin malumu olduğu üzere ülke nüfusumuzun büyük bir kesiminin yaşadığı Marmara bölgesinde de bir deprem beklentisi söz konusu. Bölgeye gidip yurttaşlarımızın yaşadıkları zorlukları, yaşam mücadelelerini görüp şifa dağıtmaya çalışan biri olarak şimdiden deprem riskine karşı ne gibi önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyorsunuz?
ECZ. ENGİN OCAKDAN (ORDU/ÜNYE): Dediğiniz gibi bölgede barınma, ısınma, kıyafet, temiz su tedariği büyük bir sorundu salgın hastalıklar özellikle uyuz vakası çok fazlaydı. Kurumlarımız afet için yeteri kadar hazırlıklı ve tecrübeli değildi. Çalışmalarını önceden de takip ettiğim TKP gönüllüleriyle oradaki görevim sırasında tanıştım. Depremin ilk gününden itibaren sadece ilaç-sağlık hizmetiyle değil bölgede ihtiyaç hasıl olan her şey için tüm güçleriyle, fedakarlıklarıyla emekleriyle oradaydılar. Her türlü afete önceden hazırlıklı olan örgütlerimizi her anlamda daha fazla desteklemeliyiz, gerektiğinde hiç düşünmeden aktif görev almalıyız. Zekanın, acı da olsa tecrübenin en kısa tanımı aynı hatayı iki kez yapmamaktır. Hatalarımızdan ders çıkararak ülkemizin bir daha böyle bir felaketle yüzleşmesinin önüne geçmeliyiz. Doğa olayları engellenemez, yaşadığımız büyük trajedinin esas sebebi deprem değildi, depremden önce ve sonra yapamadığımız, yapmadığımız düzenlemeler, hazırlıklardı. Tekrarının olmamasını ümit ediyorum.
ECZ. HANDAN ŞARE (İZMİR/BUCA): Beklenen Marmara depremi için söylenen şey şu; hayatta kalsanız bile, kimse size ulaşamayacak ve şehirlerden çıkamayacaksınız. Kentsel dönüşüm hızlandırılmalı, rant uğruna yok edilen deprem toplanma alanları eski haline döndürülmeli, sanayinin ve fabrikaların derhal Marmara bölgesinin dışına çıkarılması gerekmektedir. Konteynerler, çadırlar şimdiden hazırlanmalıdır. Biz eczacıların, odaların ve TEB tarafından afet durumunda yapılacak işleri şimdiden belirlenmeli, görevlendirmeler yapılmalıdır. Oradaki eczacılarımızı ve eczanelerimizi işler hale getirebilmek için bütçe ayrılmalıdır.
ECZ. BAŞAR KAYIRAN (KAHRAMANMARAŞ/ANDIRIN): Eczacılık hizmetleri açısından TEB’in mobil eczane organizasyonu pratikti, nicelik ve nitelik bakımından eksiklikler vardı, yine de ‘kutsal’ devletimizden daha yeterliydi. Umarım TEB eksiklikleri tamamlar, özellikle afet durumunda tedarik zincirini daha işlevsel ve seri bir planlama içerisine alır. Malum kafada olan insanların yaşadığı ve yönettirdiği bir ülkede deprem olmaması için dua etmekten başka önlem yok gibi, son olarak Çanakkale’den ilaçları gruplandırıp koli üzerine yazan arkadaşlara ve ayakkabı kutusunda el feneri ve pil gönderen arkadaşa teşekkürler etmek isterim.
Çanakkale’den ilaçları gruplandırıp koli üzerine yazan arkadaşlara ve ayakkabı kutusunda el feneri ve pil gönderen arkadaşa teşekkürler etmek isterim.