18 Mart itibariyle yaşlılara saygı haftasına girmiş bulunmaktayız. Saygı kişiye olan hürmeti ve önemsemeyi ifade eden bir kavramdır. Kültürel olarak neredeyse her toplumda yaşlılar; saygı duyulan, bilgileri ve deneyimlerinden faydalanılan kişiler olarak görülür. 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nün küresel boyutta ilan edilmesinin dışında Amerika (National Seniors Days), Japonya (Keiro no Hi), Çin (Double Nigth Days) ve Kore (Parents’ Day) başta olmak üzere birçok ülkede bizim ülkemizdeki gibi yaşlılara özgü gün ve haftalar bulunmaktadır. Elbette yaşlılar saygıyı hak etmektedir. Ancak ironik bir şekilde günümüzde neredeyse her toplumda yaşlılar özellikle ekonomik olarak dezavantajlı bir konumda yer almaktadır. Konu saygıya gelince pek saygı gördükleri de söylenemez. Değişen demografi ve yaşlı nüfusundaki hızlı artış toplumda yaşlıların bir yük olarak değerlendirilmesine yol açan nedenlerin başında yer almaktadır. Bu noktada ekonomik ilişkiler kültürel normlara ağır basmaktadır.
Demografik Değişim ve Saygıda Ekonominin Rolü
Demografi bir ülkenin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısında oldukça etkilidir ve yaş, demografik yapı içerisinde belki de en önemli etmendir. Sanayi devrimi sonrasında beklenen yaşam süresinin artması ve doğum oranın azalmasıyla da demografik olarak ülkeler yaşlanmaya başlamıştır. Bu yaşlanma süreci ülkelerin ekonomilerine “üretici” güç olarak katılan kişilerin sayısını etkilemekte, ayrıca üretimden çekilen (emekli) kişi sayısını da artırmaktadır. Bu koşullarda kriz kaçınılmazdır.
Kapitalizmde doğumu teşvik etmek, kürtajı yasaklamak ya da göçmen almak bu duruma karşı alınan “önlemler” arasında sayılabilir. Ancak yaşam hakkını gözetmeyen önlemlerin gerçekliği ve uygulanabilirliği her zaman toplum için bir tartışma ve mücadele başlığı olarak kalacaktır.
Böylesi bir süreçte sayısı git gide artan yaşlılarımız saygı duyulası bir konumdan yük olarak görülmeye doğru yol almaktadır. Elbette yöneticiler bunu açık dille söylemezler. Ancak uyguladıkları politikaların “saygı” ile yakından alakası olmadığı ortadadır. Bu durumu yaşam memnuniyeti kavramı ile ele alalım. Kısaca, yaşam memnuniyeti kişinin ruh hali, sosyal konumu ve yaşamla mücadele etme konusundaki becerisini ifade eden bir kavramdır. Sosyal konum ve yaşamla mücadele etmedeki başarı ise doğrudan gelir durumu ile ilişkilidir.
Ülkemizde yaklaşık olarak 9 milyon yaşlı bulunmaktadır. Çoğu yaşlı ise yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Emekli maaşı ve yaşlı aylıklarına yapılan zam enflasyonun altında kalmaktadır. Bu durumun sonucunda yaşlıların karşı karşıya kaldığı ekonomik güvensizlik ortamı ve buna karşı üretilen politikaların yetersizliği, saygı ve ekonomi ikileminde ekonominin tercih edildiğinin göstergesidir. Üstelik geçtiğimiz ekim ayında 65 yaş üstü kişilerin ücretsiz otobüs uygulamasının kaldırılması dahi tartışılmıştı. Bu tür tartışmalar ilerleyen yıllarda başka şekillerde devam edecek gibi görülüyor.
Saygıya Alternatif Çözümler: “Gümüş Ekonomi”
Gümüş ekonomi Japonya tarafından oluşturulan ve yaşlı insanların hem üretim de hem de tüketimde yer almasını sağlayan ekonomi politikasıdır. Aktif yaşlanma üzerinden kurgulanan bu ekonomi modelinde yaşlılar yarı zamanlı çalışma ile ekonomiye dahil edilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde de bu tür uygulamaların başlaması şu anki koşullarda çözüm olarak düşünülen etmenlerden birisi. Ancak boşa giden onca kaynak doğru kullanıldığı zaman ömrünün büyük kısmını bu ülke için üretime adamış yaşlılarımızdan hala çalışmalarını bekleme hayasızlığına girmek yaşadığımız toplumun gerçeklerinden uzak, realist görülse dahi anlamsız bir çabadır. Kaynak yetersizliği sorunu doğrudan doğruya kapitalizm ile ilişkili bir problemdir. Serbest piyasanın plansızlığı ve toplum tarafından üretilen artı değerin boşa harcanması yaşlılara yönelik uygulanan planlamalarda gözden kaçırılan bir etmendir.
Kaçınılan Yaşlılık – Anti Aging Çözümler
Başka bir konu ise literatürde biyomedikalizasyon olarak adlandırılan yaşlılığı engellemeye yönelik yaklaşımdır. Anti-aging kremler, kolajen kullanımı ve estetik operasyonlar… Son dönemlerde bu gibi uygulamalar yaşlanmayı, daha doğrusu belirtilerini önlemek için sık başvurulan yöntemlerdir. Kapitalizmin sağlık diyerek orta ve üst sınıflara vaatlerinin üzerine kurulu bir ekonomi bulunmaktadır. Madalyonun iki yüzü; açlık sınırı altındaki yaşlılarımız ve milyonlarca lira harcanan medikal sektör.
Peki, bu koşullarda kaçındığımız ve hatta aç
bıraktığımız bir şeye karşı nasıl saygı duyarız…