1 yıl önce diye başlamak yazıya ne garip. Başka bir “normal” yaratmaya çalışsak da 6 Şubat 2023’te kaldı ruhumuz… O kadar büyük bir sarsıntıydı ki, unutmak, geçmişe anı olarak kaydetmek mümkün değil. 6 Şubat depreminin daha büyüğünü, depremin enkazında yaşayacakmışız oysaki…
1999 depremini de yaşamıştım, bir anda insanlar birlikte yaşamayı hatırlayıp, yardım ulaştırmıştı Gölcük, Yalova bölgesine. Herkes bir işin ucundan tutmuştu. “İnsan” olduğumuzu hatırladık demiştim. Bu tanım herkes için geçerli değilmiş, özellikle de Kızılay yöneticileri için.
Acı tecrübe de büyütür bizi, bir daha bu acıyı aynı deneyimle yaşamamak için önemlidir. Ama öyle tanıklıklarınız vardır ki, yapan adına utanırsınız, yüzünüz kızarır.
Dayanışmanın en yoğun olduğu, halen enkazdan belki canlı kurtulur diye umut beslediğimiz o ilk günlerde, Kızılay’ın, deprem bölgesinde eczane açan Türk Eczacılar Birliğine çadır sattığını öğrendim. O kadar büyük o kadar acı bir olaydı ki, ihtimal vermedim önce. TEB yetkililerine ulaşacak kanallar bulmaya çalıştım, tüm meslektaşlarımı haberdar ettim. Duyan her eczacı isyan etti ama yetkililer tek cümle yazmadı. Ve Boyun Eğmeyen İlaç Emekçisi arkadaşlarımla paylaştım. Bu büyük bir olaydı ve insanlık suçuydu. Murat Ağırel’e ulaştı arkadaşlarımız ve hepinizin bildiği o bilgi doğrulandı.
“Kızılay bir holding, zaten normalde çadır satıyor”
“Kızılay bir holding, zaten normalde çadır satıyor” diye savunmalar başladı. Evet doğru, çadır satıyor ama binlerce insanın öldüğü, eczanelerin ve hastanelerin kullanılamaz hale geldiği o günlerde ücretsiz ilaç ulaştırmaya çalışan eczacılara çadır satmak en sade anlatımıyla bir insanlık suçudur.
Suçlar sadece anayasaya aykırı bir davranış için tanımlanmaz. Yazılı olmayan insanlık suçları vardır. 24 Şubat’ta işte biz bunu öğrendik.
Olay büyüdükçe utancımız, öfkemiz arttı. Bu çadır pazarlığının daha depremin ilk günlerinde yapıldığını öğrendik. Yani enkazdan yardım çığlıkları yükselirken Kızılay, Ahbap Derneğine ve Türk Eczacılar Birliğine çadır satmakla meşgulmüş.
Hani sözcükleriniz biter ya bazen, sadece susarsınız. İşte öyle anlardı o yaşadıklarımız.

Kızılay sadece çadır satmamış
Konserve yiyecek sattıklarını da öğrendik Kızılay’ın. Bu çadır satışından da utanç vericiydi.
Enkaz altında soğukta ölen insanlar ve yine soğukta kurtulduğuna sevinemeyen aç, çaresiz insanlar varken…
Bizler “YARDIM” değil yaptıklarımıza “DAYANIŞMA” derken, birileri çadır ve yiyecek satarak para kazanma derdindeymiş. Biz “bağışlarla bir paket makarna hayat kurtarır” derken, birileri o bağışların ne zaman Kızılay’ın kasasına gireceğinin hesabını yapıyormuş.
Kızılay’a duyulan bu güvensizlik daha büyük bir duruma neden oldu. Kimse kan bağışı yapmıyor artık maalesef bu insanlar yüzünden. Ameliyat olacak insanlar sırada bekliyor, her yerde kan anonsları ama aklınızda “kötü” tanımının yerine “Kızılay” konmuş bir kere, kimse inanmıyor artık.
Yaşarken çok canımız yandı şimdi daha çok öfke var hepimizde.
Kızılay’ın çadır sattığını duyan bazıları “şaşırmadık” dediler ya en çok da ona kızdım. Şaşırmalısınız, her kötüye her haksızlığa şaşırmalısınız ki normalleşmesin bu kötülük.
Kötülüğün sıradanlığı en tehlikeli olanıdır. Sıradanlaştıkça normalleşir. Bizim en büyük kaosumuz bu işte. Normalleşen her şeyi hayatımızın içinde rastlanılan hale getiriyoruz.
Biz kötüye, haksızlığa, insanlık suçlarına alışmayacağız. Normalleştirmeyeceğiz ve hep öfkeleneceğiz.
Bizi bu öfke ve dayanışma yaşatacak.
Bizler “YARDIM” değil yaptıklarımıza “DAYANIŞMA” derken, birileri çadır ve yiyecek satarak para kazanma derdindeymiş.