İnsanlık tarihi kadar eski bir mücadele, mülkiyet mücadelesi. Ateşin sahibi kim? Bu topraklar, denizler kimin? Peki bu fabrikalar, üretim araçları, ilaçlar…
Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri olarak uzunca bir süredir bu soruları sorduruyoruz. Cevabı yaşadığımız dünyada giderek daha dar bir sınıfın nitelikli sağlık hizmetine, ilaca erişebildiğini bize gösteriyor. Eczacılık andında “sosyal sınıf farklarının vazifemle vicdanım arasına girmesine müsaade etmeyeceğime…” diye bir bölüm var. Peki gerçekten sosyal sınıf farklarının kalkması mümkün mü? Bunu hiç düşündük mü?
Sağlık sistemi açısından büyük bir sorun haline gelen sağlığın metalaştırılması, ilaç tekellerinin sağlık alanını sermaye artırım alanı görmesi, insanların sağlığını korumayı değil hastalandıktan sonra tedavi etmeyi önceliyor. Kamucu sağlık bakış açısı ise birey hastalanmadan önlem almayı, bu sayede hem daha düşük maliyetli hem de daha sağlıklı bir toplum inşa etmeyi hedefliyor. Bir örnek olarak Küba verilebilir. Küba’da sağlık, koruma yaklaşımlı olduğu için önemli bir halk sağlığı verisi olan bebek ölüm hızına bakılabilir. Küba’da bebek ölüm hızı 2017 verilerine göre binde 4 civarındadır, kendisinden 10 kat daha fazla kişi başı ulusal gelire sahip merkez kapitalist ülkelerle benzer bebek ölüm hızına sahiptir. Kat kat fazla kaynak aktaran ülkeler Küba’ya yaklaşamamaktadır.

Ülkemizde de sağlıkta dönüşüm hızlı özelleştirmeyi beraberinde getirdi. Hastaneler, ilaç tamamen sermayeye terkedildi. Koruyucu sağılık hizmetinin başı olan hıfzıssıhha enstitüsü önce atıllaştırıldı, sonra da 2011 yılında kapatıldı. Türkiye’nin kapitalizme hızlı uyum süreci sermaye için açık pazar haline gelmesi, özelleştirme ile elde ne varsa çıkarılması sağlığımızı da etkiledi.
Türkiye İlaç Krizi
Şu an Türkiye ağır bir ilaç krizi ile mücadele ediyor. İlaç tekelleri yeterli karı elde edemediklerini düşündükleri için yeterli ilacı tedarik etmiyorlar eczaneye. Antibiyotikler, yoğun bakım ilaçları, serumlar… Liste gittikçe artıyor. Çözüm zamdadır; zam gelecek, ilaçlar piyasaya çıkacak diye bekleyenler zamlar geldikçe ilaçları beklemeye devam ediyorlar.
Ülkemizde kendini ilaç yokluğu, hekim muayenesi bulamama gibi çok ağır hissettiren bu ağır tablonun çözümü aslında ilk paragrafta sorduğumuz soruların cevaplarında gizli; İlaçlar, hastaneler birilerinin olduğu sürece bu sıkıntıları artarak yaşayacağımıza şüphe yok. İlaçlar bizim arkadaşlar, hastaneler, fabrikalar, tarlalar ve dahi bütün üretim araçları bizim, hepimizin. İlk olarak ilaç fabrikaları, hastaneler devletleştirilmeli, ilaç tedariği planlanmalı hakkımız olan ilaca, aşıya kimseye dilenmeden ulaşabilmeliyiz. Buna ulaşmak için örgütlü mücadele gereklidir.
Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri halkımızın ilaca, sağlığa ulaşımında bu örgütlü mücadeleyi aralıksız sürdürmektedir. Bu mücadeleye destek veren bütün ilaç emekçisi arkadaşlarıma, Ahmed Arif’in şu dörtlüğü ile teşekkür etmek istiyorum:
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Umudumuz bizde, sizde…