“Ulusal Sağlık Değerlendirme ve Koordinasyon Toplantısı”nda, Sağlık Bakanı’na daha önce verdiği söz hatırlatılarak iki ayrı gazeteci tarafından “HPV aşısının ne zaman ücretsiz olarak ulusal aşı takvimine alınacağı” soruları yöneltildi. Konuyu yer yer Kasım 2023’te yaptığı açıklamalara benzer cevaplarla geçiştirmeye çalışan Fahrettin Koca kabaca şunları tekrarlardı:
“Yerli HPV aşısı üretme çalışmalarına başlayacağız. Aşıyı yerlileştirmek istiyoruz.”
“Yerli HPV aşısı üretebilir hale gelene kadar hazırdaki aşılardan alacağız.”
“HPV’nin 194 serotipi var. Aşı olarak da 9 ve 16’lık serotipleri (!) var. İdrardan HPV tayini yapabileceğimiz yerli test kitleri geliştiriyoruz. Çalışmalar 2. aşamaya geçti. Bu yerli test kitleriyle yaygın tarama yaparak ülkemizde HPV’nin hangi tipleri yaygın onu tespit edip ona göre bir aşı tercihinde bulunmak istiyoruz. Bazı ülkelerin 2 serotipe karşı etkili aşı ile %98 başarı ettiğini biliyoruz. Bunu araştıracağız.”
“Üç firma var, aşıların ne zaman başlayacağına dair bizi süre vermeye zorlanmanız pazarlıkta elimi zayıflatıyor. Bu görüşmelerde yer yer zorluklar yaşanıyor. Medya üzerinden de bize baskı oluşturuluyor. Firmaların da her dediğini yapar hale gelmeyelim. Onlar da yer yer bizi gündem yaparak tarih almaya zorlamasınlar.”
Evet, Bakan Koca bir kısmını daha önce de duyduğumuz bu ifadeleri dile getirdi!
Öncelikle bakana hak verdiğimiz yerden başlayalım…
Evet, ülkemiz de etkin ve güvenli aşılarını kendisi kamu eliyle üretmeli ve ilaç tekellerinin dayatmalarına boyun eğmemeli. Ancak akla şu soru geliyor: İlaçta kamunun üretim tesislerini kapatmış, milyarlarca dolar harcamayı her yıl bu ilaç tekellerine bağlamış bir anlayışın konu önleyici sağlık hizmetlerine gelince mi böylesi bir önceliği oluveriyor? Tüm halkın ortak çıkarına harcanması gereken bütçeden, halkın faydasına olacak bir talep gelince mi hatırlanıyor kamu çıkarı meşru bir bahane olarak? Ama biz yine de katılıyoruz. Hatta daha fazlası olsun, halkımızın sağlığı için gerekli olan tüm ilaçlar kamu eliyle üretilsin!
Biz aynı zamanda böyle bir anlayışı temsil ediyoruz.
Türkiye HPV aşısının ulusal aşı takvimine alınması konusunda dünyanın çok gerisinde kalmış bir ülke. HPV aşısının dünyadaki durumu ve ülkemizdeki tarihini başka bir yazımda anlatmıştım. Dünyada şu an yaklaşık 150 ülke 9-14 yaş çocuklara öncelik vererek daha ileri yaşları da yakalama dozlarıyla aşılayarak rahim ağzı kanseri başta olmak üzere birçok kansere karşı koruma sağlıyor. “Yerli aşı bulunana kadar hazırdaki aşılardan alacağız” söylemi bunun bilinciyle de söyleniyor belki de.
Artık kamuoyunda HPV konusunda farkındalık oluştu, herkes bu geri kalmışlığın farkında. Hepatit B aşısı da 1980’li yıllarda kullanılmaya başlanmasına rağmen ülkemizde ancak 1998 yılında uygulanmaya başlanmıştı. HPV aşısı ise 2006 yılında kullanmaya başlandı ve üstünden 18 yıl geçmesine rağmen hala ülkemizde ulusal aşı takvimine alınmış değil ve üç doz uygulaması gereken birisi yaklaşık 10 bin TL vererek bu aşılara erişebiliyor ancak.
Peki, “önemli” olan bu aşı ne zaman aşı takvimine alınacak?
Bu konuda Bakan, utanmasa “çıkmaz ayın son çarşambası” diyecek…
Önce çalışmalarında 2. aşamaya geçilen idrardan HPV tayini yapan yerli test kiti bulunup üretilecek, sonra bu test kitleriyle yaygın tarama yapılacak, sonra Türkiye’de en sık rastlanan HPV tipleri tespit edilecek, sonra ona göre hali hazırdaki aşılardan biri seçilecek ve bununla birlikte yerli aşı da ona göre üretilecek.
Sağlık Bakanı bunları detaylandırırken konuya hâkim olmadığını da kimi ifadeleriyle gösteriyor. “HPV’nin 194 serotipi var, hangisi yaygınsa onları bulacağız” diyor. HPV’nin evet çokça tipi var ancak bunlardan yaklaşık 40 kadarı genital bölge hedefli ve bunlardan da bazıları kanser riski taşıyor, bazıları da genital siğile neden oluyor. Sadece Tip 16 ve Tip 18’in rahim ağzı kanserinden %70 sorumlu olduğu biliniyor. Ve bakanın bahsetmeye çalıştığı 3 tip aşıdan 2’li aşı da, 4’lü aşı da, 9’lu aşı da Tip 16 ve Tip 18’e karşı etkili zaten.
Özetle; 4’lü aşının 2’li aşıya üstünlüğü HPV’nin kansere neden olan tipleri dışında genital siğillere neden tiplerine karşı da etkinlik sağlamasıdır. 9’lu aşının 4’lü aşıya karşı üstünlüğü ise rahim ağzı kanserine karşı %70 yerine %90 koruma sağlamasıdır.1 Bakan kamu yararı ve halk sağlığını aynı anda gözeterek bir tercih yapmak yerine tercih yapmamayı tercih ediyor. Hangi aşı ulusal aşı takvimine alınırsa alınsın hiç alınmamasından daha iyi. Birbiriyle çelişen ifadelerinin içinde söylediği gibi 2’li aşı ile bile çok iyi başarılar sağlanmış durumda ülke bazında. Bir yerden başlamak gerekiyor artık. Bakan ise ne bu aşıları biliyor, ne içindeki “serotipleri”…
Bakan kamu yararı ve halk sağlığını aynı anda gözeterek bir tercih yapmak yerine tercih yapmamayı tercih ediyor.
Yılda yaklaşık 1250 yurttaşınızı sadece bir nedenle yitireceksiniz ve tüm dünya bunun önlemini almışken özel hastane patronu bir bakan olarak kamu yararından bahsederek toplumu oyalayacaksınız. Toplumu aşılamak yerine kamuyu hem mali hem fiziki hem de manevi olarak daha fazla zarara sokarak yurttaşlarda kanser öncülü tedavisi ya da kanser tedavisi yapacaksınız. Bir yandan laflarla oyalarken bir yandan da el altından tarikatçı “hekim”leriyle aşı karşıtlığı propagandası yaparak bilinçli aşı tereddütü yaratmaya çalışacaksınız. İnsanı “kanser edersiniz… “
Ayrıca bakanın açıklamalarda bazı itiraflar da söz konusu.
Yıl olmuş 2024, bakan “ülkede hangi tip HPV’nin yaygın olduğunu belirleyeceğiz” diyor zaman kazanmak için. Bu, şu demek aynı zamanda “biz bugüne kadar bu ülkede doğru düzgün tarama yapmadık, kayıt tutmadık.” KETEM’lerde tarama yapanların, kanser kayıtçılarının veryansınını duyar gibiyim…
Yıllardır sağlık bakanları ve bakanlık bürokratlarının “ülkemizde böyle bir aşıya gerek yok” söyleminden sonra bugün gazetecilerden HPV sorusu geldiğinde “Evet, faydalı bir aşı!” demek zorunda kalmış bir bakan var elimizde. Bu meşru mücadeleler sonrasında oldu. Herkesin pandemi ile aşı karşıtlığı konuştuğu günlerde bilimsel verilerle yürütülen sağlık hakkı mücadelemiz ile oldu. Daha önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın görevini yapmak yerine fütursuzca “Tek eşlilik, her türlü korunmayla kıyaslanmayacak kadar güvenli. Türkiye’de tek eşliliği muhafaza etmek lazım. Bunu muhafazakâr demokrat bir partinin bakanı ve bir hekim olarak söylüyorum.” 2 ifadelerini duyan kulaklar için bu önemli bir gelişmedir. Ancak artık gerçek adımların atılması lazım. Aşıya 10 bin lira veremeyecek kadar yoksul halkımızın, kansere karşı korunmak için bakanın ve bürokratlarının keyfini bekleyecek hali yok.
Ne acı halkın canı üzerinden pazarlıklar yapılması…
Acaba ne konuşuluyor o masalarda…
Aslında bu aşı hakkı mücadelesi, içinde yaşadığımız bu köhne düzenin ne kadar insanlık dışı olduğunu göstermek için halka açık bir sağlık okuryazarlığı atölyesiydi. İnsanlığın ortak mirasına el koyanların düzeni bir gün yıkılacak! O gün kendi aşımızı, kendi ilacımızı kendi ellerimizle üretirken emeğimizi ne gündüzünde ne gecesinde kimse sömüremeyecek.
Öyle bir düzen mümkün!
Aşı hakkımız için, sağlıklı yaşam hakkımız için, insanlığa yaraşır tüm haklarımız için…