“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.”
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi
İnsanlık, bundan üç yüz yıl önce Orta Çağ karanlığını yıkmış, yurttaş olmuş, temel hak ve özgürlükleri kimliğine yazdırmıştı. 1789 “İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesini” var eden büyük mücadeleler insanlık onurunun güvence altına alınmasına yetmemişti; mücadele büyümeliydi.
Yüz yıllar sonra Orta Çağ karanlığını ortadan kaldıran Aydınlanma Çağı, insanı yurttaş ve hak sahibi yaparken, insanlık onurunun bir bütün olarak koruma altına alınabilmesi için insanlığın bir asırdan daha fazla süren mücadeleleri örgütlemesi gerekmişti.
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile 1948 yılında insanlık onuru eşit bir şekilde, tüm insanları kapsayacak bir korumaya kavuştu. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin birinci maddesinde yer alan “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.” ifadesi insanlık tarihinin mücadeleler sayesinde nasıl ilerlediğinin bilgisini de vermişti.
Peki yüz yıllara yayılan mücadeleler sonucu, insanlığın canı pahasına kazandığı, koruma altına aldığı insanlık onurunun bugün neresindeyiz?
İnsanlık onuruna yaraşır bir yaşam için asgari ihtiyaçlar nelerdir?
Aklımıza çok sayıda ihtiyaç gelebilir ancak ömrümüzün oldukça büyük bir kısmını geçirdiğimiz iki mekanın koşulları burada öne çıkmaktadır: Barındığımız ve çalıştığımız mekanlar.
Bu mekanlar sağlıklı bir yaşam sürmemizi destekleyecek şekilde tasarlanmalıdır. Yıllar içerisinde gelişen insan hakları ve insan onuru tanımı sağlığı yaşam hakkının olmazsa olmazı kabul ediyor. Sağlığımızı tehlikeye atan, yaşam hakkımızı ihlal eden bu mekanlarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanmanın insan onuruyla bağdaşmadığını söylemeye gerek olmadığı da açıktır.
Akkuyu’da insan hakları ihlali
Daha önce iş cinayetleri, zehirlenme vakaları ile gündeme gelen Akkuyu nükleer santral inşaatı yaklaşık bir aydır menenjit salgını ile gündemde. Bir aydır yetkililerden tek bir açıklama gelmedi. İnşaat ve kamp alanlarını denetlemekle, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlü yetkililer, işçi sağlığının tehlikede olduğu, insan haklarının ihlal edildiği hiçbir iddiada kamuoyuna açıklama yapma zorunluluğu hissetmediler.
İnşaat sahasında da yemekhanelerde de işçilerin barındıkları kamplarda da insanlık onurunun izine rastlanmıyor. Bu barınma, beslenme ve çalışma koşulları altında işçiler salgın hastalıklarla boğuşuyor, ölümle burun buruna geliyor ve ölüyor. İşçi sağlığını korumakla yükümlü olanların hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmediği gelen acı haberlerle doğrulanıyor.
Hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda işçilerin, çalışma koşullarından kaynaklı risk oluşturabilecek tüm nedenlerin ortadan kaldırılması, risk faktörlerinin kontrolünün sürekli hale getirilmesi, işçilerin sadece bedensel değil psikolojik ve sosyal iyilik hallerinin korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi gibi yükümlülükler belirlenmiştir.
Bu yükümlülükler insanlık onuruna yaraşır bir hayat sürme hakkının ihlal edilmemesi için hayati değerdedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de iş sağlığını, sadece hastalık veya mevut sakatlığın olmaması şeklinde değil, “işçilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik hali içerisinde olması gerektiği” olarak tanımlamıştır.
Akkuyu nükleer santral inşaatı ise tüm bu yükümlülüklerden, insan haklarından muaf, çağ dışı kalmış, kanıksanmış, insanlık için zehir saçan bir bataklık gibi orada duruyor.
Nükleer santralin kurulmasına karşı o haklı büyük öfke devam ederken, orada çalışan on binlerce işçinin barınma ve çalışma koşullarının, zehirlenme vakalarının, iş cinayetlerinin, salgın hastalıkların insanlık onuruyla bağlantısının kurulması için böyle uzun bir girişe ihtiyaç vardı.
Peki yaklaşık bir ay önce şirket yetkililerinin de kabul ettiği menenjit nedeniyle ölümlerin yaşandığı ve 20 gün sonra yeni bir vaka haberiyle tekrar gündeme gelen, tüm bilgilerin kamuoyundan özellikle gizlendiği bir yerde, “işçilerin kaçının menenjit salgınından etkilendiği, tedavi süreçlerinin nasıl ilerlediği, işyerinde salgına karşı bir koruma yönteminin olup olmadığı, çalışan tüm işçilere ücretsiz ve yaygın aşı yapılıp yapılmadığı” konularında halkı bilgilendirmekle yükümlü olanların, yaklaşık bir aydır kamuoyunda yükselen seslere kulaklarını nasıl kapatabildiklerini soralım kendimize.
Aynı zamanda bir halk sağlığı uzmanı olan Mersin Tabip Odası Başkanı sayın Dr. Nasır Nesanır konuyla ilgili açıklamasında hastalığın kaynağının önemli olduğunu defalarca belirtmiş, yetersiz beslenme ve kötü barınma koşulları ile ağır çalışma koşullarının hastalığın nedenleri arasında olabileceğine de vurgu yapmıştır. Meningikok aşısının uygulanmasının, bireylerin ve toplumun sağlığını korumak için önemli bir adım olduğunu da belirtmiştir.
Halk sağlığının korunması, insanlık onurunun da korunması ise konu dönüp dolaşıp yine ücretsiz aşı hakkımıza sıkı sıkı sarılmaya ve hakkımız olanı almak için mücadele etmeye geliyor.
İnsanlık tarihi, insanlığın elde ettiği tüm hak ve özgürlüklerin mücadele sonucu elde edildiğini ve korunması ile genişlemesinin de ancak mücadelelerin sürmesiyle mümkün olabileceğini söylüyor. Orada, uzakta, işçiler için ölüm saçan o inşaatın durmadığı, insanlık onurunu koruyamadığımız her gün sorumluluk hepimizindir.
Akkuyu nükleer santral başlığında işçi sağlığının korunması için başlatılacak seferberlik çağrısı, yazının girişinde uzun uzun bahsettiğim insanlık onurunu korumanın da bir koşuludur.
Akkuyu nükleer santrali inşaatında çalışan işçilerin barınma ve çalışma koşullarına seyirci kalınmasının, insanlık onurunun herkesin gözü önünde ayaklar altına alınmasının utancını birlikte yaşayıp, buna birlikte “Dur!” diyelim.