Yıl 2019’da Meis’e (Kastellorizo ya da diğer ismiyle Kızıl Hisar) ikinci gidişimiz olacaktı. İlki balayı turu kapsamında 2018 yılındaydı. Kaş’ta bir gece geçirip, iki gün de bu 1+0 sıfır ev tadındaki şirin Yunan adasında kalmıştık. Doğallığına ve güzelliğine hayran olup seneye görüşürüz demiştik.
Adadaki nüfus şu an 400 kişi civarında, yaz aylarında turizmle birlikte bu sayı binleri geçiyor.


Sabah erken aracımızı Kaş’ta limana bırakıp feribota geçtiğimizde biraz yol yorgunluğu vardı, 15 dk. yolculukta Akdeniz manzarasıyla yorgunluğumuz unutuldu. Meis Türkiye’ye en yakın Yunan adası, aramızda sadece 2,1 km var. Bu yakınlık sayesinde bahar aylarında Kaş-Meis arasında dostluk yüzme yarışları düzenleniyor.
Tarihine de bir parantez açarsak limana ilk girişte sizi karşılayan camiden de(artık müze) anlaşılabileceği gibi uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde (1512-1919) kalıyor. Sonrası Fransızlar, Lozan’la birlikte İtalyanlara, 1943′ te İngilizlere, son olarak da 1949′ da Yunanistan hakimiyetine geçen bir ada. Adadaki evlerde görülen İtalyan mimari etkisi de bu yüzden. Nüfusun büyük çoğunluğu 2. Dünya Savaşı sırasında bombardıman ihtimaline karşı İngilizler tarafından Mısır’a götürülmüş, büyük çoğunluğu da geri dönmeyerek Avustralya’ya göç etmiş. Adada iki sene üst üste kaldığımız pansiyon sahibi teyzemizin de tüm akrabalarının Avustralya’da olduğunu duyunca çok şaşırmıştık doğrusu. Adadaki nüfus şu an 400 kişi civarında, yaz aylarında turizmle birlikte bu sayı binleri geçiyor. Bunda 1991 yılında burada çekilen ve yabancı film dalında Oscar kazanan Mediterraneo filminin etkisi büyük. Tüm ada film seti oluyor adeta, ilk gelişimizden sonra izledim filmi, baya keyifli gelmişti bana. Filmin çekildiği Santrape Aziz George Kilisesi yanındaki kafe ve meydanda vakit geçirmek de ayrıca hoş oluyor. Filmi izlemediyseniz izlemenizi mutlaka öneririm.
Kızıl Hisar’da Yoldaşlığa evrilen sohbet
2018 yılında geldiğimizde, adanın tepesinde bulunan manastır dahil birçok yerine gittiğimiz için (400 basamak çıkıp biraz yürümek gerekiyor ama muhteşem manzara buna değiyor doğrusu) bu gelişimizde gelgit yüzünden geçen yıl gidemediğimiz (Öğleden sonraya kalınca sularının yükselmesi nedeniyle mağaranın ağzı suyla kapanıyor) Mavi Mağara’ ya gittik tekneyle. Rodos şövalyelerinden kalan kaleyi görüp, adanın diğer ucundaki plajda zaman geçirip kaybolunabilecek tüm sokaklarında da kaybolarak(bu imkansız bir şey bu arada :)) keyifli bir üç gün geçirdik. Bazı kişiler, günübirlik gezilecek bir adada üç gün kalıp bir de ikinci yıl tekrar gelip tatil yapmanın sıkıcı olduğunu düşünebilir. Dediğim gibi doğallığı ve güzelliği , 1+0 ev tadında oluşu, 15 dk. içinde yapılan bir yolculukla Akdeniz’in iki yakasının bu kadar farklı olmasına şahit olmaktı belki de bizi çeken. Akşamları karşı kıyıya bakınca güzel ülkemizi ne kadar hoyratça betona gömdüklerini gördükçe biraz hüzünle ve de öfkeyle yudumladık uzolarımızı, Lazarakis’ te.(Ne acıdır ki usulsüz kaçak yapılaşmanın ve imar aflarının bedeli ülkenin başka bir coğrafyasında, yıllar sonra 6 Şubat 2023′ te çok ağır bir şekilde, halkımızın canlarıyla ödenecekti.)



Son gecemizde yine bu şekilde uzolarımızı yudumlayıp bir sahil turu atalım dediğimizde, sahildeki evlerden birinden, eski bir kasetçalardan son ses gelen Yunan ezgileri, çoşkuyla ortalığı şenlendiriyordu. Yaşlı ev sahibi bir anda bizi davet edip elimize şarapları çoktan tutuşturmuştu bile, Ankara’dan günübirlik adaya gelen bir avukat grubu da eğlencenin içindeydi. Sonradan Stamatis isimli adadaki tek okulda görevli olan fen bilgisi öğretmeni de aramıza katıldı. Selanik civarında oturduğundan, köklerinin Trabzon’a uzanan Rum bir aileden geldiğinden bahsetti. Türkiye’yi baya gezmiş, görmüş. Muhabbet ilerlediğinde KKE’li(Yunanistan Komünist Partisi) olduğunu söyledi, eşim de “ben de TKP’liyim” dediğinde sohbet ve samimiyet yoldaşlığa evrildi. Stamatis eşimin TKP’li olduğunu duyunca yıllardır görmediği kardeşini bulmuşcasına gözleri dolarak çok sevindiğini belirtti, içten bir kucaklaşma yaşandı(Meis’te bir evimiz oldu artık:)). Halklarımızın durumlarından, hükümetlerden konuştuk, zaman su gibi akıp geçti gecenin karanlığında. Ertesi gün de bir kafede buluşup feribotumuz kalkana kadar lafladık, işçi bir ailenin Almanya’da doğan çocuğu olduğunu, en iyi çocukluk arkadaşının komşu bir Türk ailenin oğlu olduğunu anlattı. Onunla tekrar görüşmek istediğinden ama izini bir türlü bulamadığından yakındı. Stamatis’le sarılıp kuçaklaşıp, en yakın zamanda tekrar gelmek dileğiyle “Hoşça kal!” dedik. Sonraları Stamatis ile popüler bir mesajlaşma uygulaması üzerinden görüştük, yazıştık, 1 Mayıslarımızı kutladık. Araya koca bir pandemi girdi malumunuz, kim bilir belki yeniden bu yıl Meis’teki evimizin, Stamatis’in kapısını çalma zamanı gelmiştir…

Doğallığı ve güzelliği , 1+0 ev tadında oluşu, 15 dk. içinde yapılan bir yolculukla Akdeniz’in iki yakasının bu kadar farklı olmasına şahit olmaktı belki de bizi çeken.