Enkazdan, vefat eden yakınının ilacını çıkarıp
“Bunlar pahalı ilaçlar, ihtiyaç sahiplerine verin!”
demek nasıl bir yüce gönüllülüktür.
İlk gün TKP’nin Antakya’nın göbeğinde, herkes tarafından kolayca ulaşılabilen Petrol Ofisi istasyonunda açtığı afet merkezinde bir açık hava eczanesi faaliyete başladı. Bölgede kimse yokken ilk eczacılık faaliyetine depremin ilk günü başlamış oldular.
Çok fazla yaralı vardı ve ilk yardım ulaşamıyordu, merkezdeki hastaneler yıkılmış ya da ağır hasar almıştı. Enkazdan çıkan, halıya sarılmış cenazeler, acılı aileler, yakınlarını eliyle enkazdan çıkarmaya çalışanlar, uzvunu kaybetmiş insanlar, feryatlar, çığlıklar içinde tam bir kaos ortamı vardı. Böyle bir ortamda bahsettiğim afet merkezindeki revir ve eczane çölde bir vaha gibi sağlık arayan insanların ulaşabildiği ilk ve tek yer olmuştu.

Öncelikle ilk yardım ilaçları, serumlar, pansuman malzemeleri çok büyük ihtiyaç olmuştu. Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’nin, Semt Evleri ile hızlı organizasyonu sonucu yurdun dört bir köşesinden günlük, düzenli ilaç sevkiyatını hemen sağladık. Bölge taraması yapıp yarı yıkılmış eczanelerin eczacılarına ulaşıp içindeki ilaçları alıp alamayacağımızı sorduk. Kabul eden meslektaşlarımızın enkazdan hallice eczanelerine canımızı hiçe sayıp girerek ihtiyaç olan ilaçları merkezimize getirip dağıtmaya devam ettik.
Bizi gören depremzedeler de enkazda vefat eden yakınlarının ilaçlarını bize bırakmaya başladılar. Hayatımda yaşadığım insana dair en yüce anlardan birisi bu olabilirdi sanırım. Sen depremzedesin, aileni kaybetmişsin, biz sana yardıma gelmişiz. Enkaz altından depremde vefat eden yakının ilacını çıkarıp getirip, “bunlar pahalı ilaçlar ihtiyaç sahiplerine verin” demek nasıl bir yüce gönüllülüktür. İnsana dair söylenen bütün olumsuz düşüncelere tokat oldu bu benim için.
Sağlık Bakanlığı, uyuz salgınının varlığını bile kabul etmezken İvermektin içeren ilaçların bölgeye sevkini bizim baskılarımızla sağlamak zorunda kaldı.
Eczacılığın özüne dönüş
Günler geçiyor elektrik ve su yokluğu devam ediyordu. 7/24 aralıksız devam eden eczacılık hizmetimizde uyuz vakalarını gözlemlemeye başladık.
Uyuz özellikle hijyen yokluğunda hızla yayılan, çok dirençli bir salgındır. Uyuz için kullanılan krem, losyon benzeri müstahzarların o dönem piyasada yokluğu tedarik etmemizi imkansızlaştırıyordu. Biz de mesleğimizin özüne dönerek bir kısım etken maddeleri şehir dışından, bir kısım etken maddeleri ve havan, terazi gibi gereçleri bahsetmiş olduğum içine girilebilir gördüğümüz eczanelerden alarak majistral krem üretimine branda altındaki sahra laboratuvarımızda başladık.

Yalnız bu kremlerin bir özelliği de kullanım sonrası duş alma gerekliliği olmasıydı, bu sebeple suya erişimi olan hastaları seçerek vermek zorunda kalıyorduk. Krem ve losyonlar dışında İvermektin isminde bir etken madde içeren haplar da tedaviye eklenebilmekte, hatta etkisi krem ve losyonlara göre daha fazla olmaktaydı. O dönem çok zor temin edilen bu ilaçlardan biz eczanemize sınırlı sayıda getirtme imkânı bulduk ve bunu esas tedarik etmesi gereken Sağlık Bakanlığı’nı medya aracılığı ile uyardık. Salgının varlığını bile kabul etmemelerine rağmen İvermektin içeren ilaçların bölgeye sevkini bizim baskılarımızla sağlamak zorunda kaldılar.
Kimse yokken her şeyi düşünmek
Hijyen ve temizlik malzemeleri düzenli olarak afet merkezimize gelmesine rağmen su yokluğu bu malzemelerin bile kullanımını imkânsız hale getiriyordu. Şampuan, sabun, diş fırçası su yokluğunda kullanılması zor ürünler haline gelmişti. İnsanlar çadırlarda büyük gruplar halinde kalıyor, bitlenme vakaları, askerler de dahil olmak üzere artıyordu.

Bunu gözlemledikten sonra yine hızlıca çözüm arayışına girdik. Eczacı dostlarımızın katkılarıyla susuz kullanıma uygun kuru şampuan ürettirip bölgede dağıtımını sağladık. Ayrıca bitlenme önleyici Lavanta Alkolatı ürettirip bölgedeki asker, sağlık personeli dahil olmak üzere depremzedelere dağıttık.
Bir diğer sorun da tetanoz olarak önümüze çıktı. Toprak, çimento ve demirden bulaşabilen tetanoz, sinir sistemini ele geçiren çok ölümcül bir hastalık. Yaralı depremzedelere ve arama kurtarma personeline acil tetanoz aşısı lazımdı, uzunca bir süredir birçok aşı gibi piyasada bulunamıyordu. Yine örgütlü yapımızın da sayesinde çok miktar tetanoz aşısını bölgeye soğuk zincir ile getirttik. Öncelikle eczanemizde ve afet merkezimizde çalışan arkadaşlarımızdan başlamak üzere uyguladık.
Mobil Eczane
Eczanemiz bölgedeki en geniş kapsamlı, en fazla çeşide ve içeriğe sahip, planlı işlediği için ihtiyaca yönelik malzeme ve ilaçların geldiği, aranılan şeyin bulunabildiği yegâne yer olduğu için bölgede namı duyulmuştu. Telefonlarımız susmuyordu, üniversite, eğitim araştırma hastanelerinden ve hatta bölge savcılarından sürekli talepler geliyor hızlıca çözüme kavuşturuyorduk.

Bir süre sonra sabit eczanenin bölgeye yetmeyeceğini anladık, çünkü köylerden şehre ulaşım yoktu. Hasta, engelli insanlar Antakya merkezine ulaşamıyor, ilaçlarını bizden alamıyorlardı.
Biz de yine aynı görev bilinciyle bölgede ilk mobil eczane hizmetini başlattık. Elektrik yokluğunda akşamları zifiri karanlık yollarda daha önce adını bile duymadığımız köyleri aramaya başladık. Tavla, Çöğürlü, Değirmenbaşı, Dursunlu, Aknehir…
Gündüz sahra eczanesinde çalışıp, akşamları köy servisleri yapıyorduk. Özellikle kronik hastaların ilaçlarını bırakıp, ertesi gün için yeni istek listesi alıyorduk.
Sovyetler Birliği etkisi ve planlama
Yaptığımız uyuz preperatlarının namı da duyulmuştu. İskenderun Demir Çelik’in işyeri hekimlerinden biri bize ulaştı, öncelikle yaptığımız kremin formülasyonunu istedi. Biz de bölgeden geçerken İskenderun Demir Çelik fabrikasına (özelleştirildikten sonra ismi İsdemir olan yere) hem hekim arkadaşımızla tanışmak hem formülasyonu vermek, hem de fabrikanın durumu hakkında bilgi almak için uğradık. Bu fabrika Sovyetler Birliği ile ortak yapılan bir yer olduğu için deprem düşünülerek, deprem sonrası için alanlar planlanarak yapılmıştı. Depremin kaosunda bu kaostan en az etkilenen yerlerden biri ile karşılaştık. Özel bir yer ayırmakta fayda gördüm, çünkü deprem sonrası bambaşka bir durumda olabileceğimizi bize gösteren bir yerdi kanımca. Kremin formülasyonunu verdik, daha sonra sahra eczanemizden getirdiğimiz vitamin vb. ürünleri de bırakarak oradan ayrıldık.
Eczacı dayanışması
Eczacılar arasında da Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’nin organize çalışması ilgi gördü, bölgeye yardım etmek isteyen daha önce temas dahi etmediğimiz meslektaşlarımız bizimle iletişime geçtiler. Bölgeye gelip eczacılık hizmeti verdiler. Bütün meslektaşlar olayın vahametini ve yaptığımız hizmetin önemini görüyordu. Ayrıca çok acı bir olayla deneyimlemiş de olsak; hasta ile eczacı arasında para, çıkar ilişkisi olmadığı zaman oluşan o güveni, sevgi bağını hepimiz deneyimlemiş olduk. Büyük bir mesleki doyumdu diyebilirim.
Deprem bize bu düzenin kâr hırsının bizi tabutlarda yaşattığını, hayatta kalsanız dahi var olduğu söylenen kurumların nasıl da içinin boşaltıldığını, nasıl da şirket mantığı ile yönetildiğini gösterdi bize.
Bugün depremin yıl dönümünde yapılan neredeyse hiçbir şey yok, hâlâ kentlerin yeniden ayağa kaldırılması için kârlar ve rant konuşuluyor.
Biz ise sadece kendi örgütlü yapımızla yapabileceklerimizin en iyisini yaptık. Şunu söylemekte fayda var, yaşadığımız deneyimlerden gördüğümüz; bunların hiçbiri yaşanmayabilirdi, çok az hasarla, çok az can kaybıyla atlattığımız bir afet olabilirdi.
Bir dahaki büyük depreme, bambaşka bir düzende girmek, o düzeni kurmak da hepimizin boynunun borcu olmuştur artık.
Hasta ile eczacı arasında para, çıkar ilişkisi olmadığı zaman oluşan o güveni, sevgi bağını hepimiz
deneyimledik.