Çok yönlü bir sanatçı olan Haldun Taner tiyatro dünyamızın da seçkin adlarından biriydi. Taner’in “Fazilet Eczanesi” çok renkli toplumsal tablosu ve dramatik kurgusu ile bizi en iyi anlatan oyunlardan biridir
“Fazilet Eczanesi’nde güncel görünümden hareket
edilerek, bir temel soruna inilmiştir. Bu temel sorun, toplumdaki değişimdir. Yeni ekonomik düzen,
yaşama biçimi, insanlar arası ilişkileri, bu ilişkileri
yöneten değer yargılarını etkilemektedir.”
Haldun Taner’in Fazilet Eczanesi adlı oyunu onun oyun yazarlığının başlangıcında uyguladığı dramatik kurgulamaya iyi bir örnek olduğu kadar, daha sonraki oyunlarında görülen açık biçim, episodik kurgulama ve göstermeci anlatıma da bir geçiş özelliği taşır. Haldun Taner’in oyun yazarlığının gelişiminde bir dönemeci oluşturması ve onun iki farklı yöntemde gösterdiği ustalıkları kanıtlaması bakımından incelenmesi gereken bir oyundur. Fazilet Eczanesi.
Haldun Taner, Fazilet Eczanesi’nde toplumun çeşitli tiplerini içeren bir toplum kesiti sunar. Bu kesiti yansıtırken, bir dönemin Türkiye’sinin kuşbakışı görünümünü de vermektedir. Seyircinin dikkati toplumda yer alan bir değişime çekilmiştir. Yazar, bu değişimin nedenlerini, insanlar üzerindeki etkisini, geleceğe doğru uzantılarını incelemiş ve bu bilgiyi insanların gündelik yaşamlarına özümleterek, sunmuştur. Oyunun dramatik gücü, toplumsal temayı ortaya çıkaran durumlardan, bu durumlara gösterilen tepkiden kaynaklanır. Oyunun seyir zevki ise, renkli tiplerden oluşan bir toplumun yaşamına tanık olmaktır. Dramatik olanla, seyirlik olan ustaca bağdaştırılmıştır.
Fazilet Eczanesi güncel bir görünüme işaret ediyor
Fazilet Eczanesi, günlük yaşantıyı gerçekçi bir biçimde yansıtan, aile ilişkileri yanında, dostluk, ahbaplık, tanışıklık ilişkilerini de ele alan, böylece gözlemini bir mahalleye, bir semte yayan bir oyundur. Semt yaşamının doğal canlılığı, semtte yaşayan tiplerin çeşitliliği, semtin kendine özgü doğa ve toplum yapısı, oyuna çekicilik sağlamıştır. Dekor eczanenin önünden geçen sokağı, eczanenin karşısına çıkarılmış iskemleleri, incir ağacının penceresinden görünen bölümü, mor salkımları, köşede bir rıhtım bankını, balık ağlarını içerir. Öteki dükkanların, sokaktan geçen arabaların, rüzgarın, denizin varlığı, seslerle, sözlerle duyurulur. Seyirci, bir eczanenin önünde, o semtin tüm yaşantısını algılar. Bu yaşantının bir özelliği, doğaya yakınlığını korumasıdır. Bu boğaz köyünde, henüz apartmanlar yapılmamış, yollar genişletilmemiştir. Taşıt sesleri, trafik gürültüsü, doğanın sesini bastırmaz. Yazar, rüzgarın, denizin sesini duyurmaya özen göstermiştir. Fazilet Eczanesi’nin insanları, doğa ile iç içe yaşarken, onu insansal niteliklerle tanımlarlar. Rüzgarın “uçarı”, bahçenin “güngörmüş”, incir ağacının “ağırbaşlı” oluşundan söz edilir. Aynı sessizlik, insanların birbirlerini daha iyi duymalarını da sağlamaktadır. İçtenlikli, sıcak ilişkiler yaşanır. Yazar bu semti de etkilemeye başlayan toplumsal değişimin önemini belirtmek için değişimden önceki durumu ayrıntıları ile yansıtmıştır.
Fazilet Eczanesi’nde güncel görünümden hareket edilerek, bir temel soruna inilmiştir. Bu temel sorun, toplumdaki değişimdir. Yeni ekonomik düzen, yaşama biçimi, insanlar arası ilişkileri, bu ilişkileri yöneten değer yargılarını etkilemektedir. Oyun kişileri genel olarak böyle bir semtte rastlanan kişilerdir. Fakat aynı zamanda toplumsal değişimin yarattığı duruma ışık tutacak biçimde seçilmişlerdir. Bu durum, görüntü ve seslerle de yansıtılır. Semtin tüm yaşayış biçimini etkileyecek olan yeni bir inşaat yapılmaktadır. İnşaatta çalışan grayderin gürültüsü, zaman zaman doğanın sesini bastırır. İkinci perdede, mahallenin emektar incir ağacı, yeni inşaata yer açmak için, gürültü ile kesilir.

Fazilet Eczanesi’nde üç olay dizisi vardır ve üçü birbirine bağlı olarak gelişir. Asıl olay dizisi, semt eczanesinin satılması sorunu çevresinde toplanmıştır. Eczanenin bulunduğu sokakta, yeni ve büyük yapılar yapılacaktır. Eczane de büyük bir blok inşaatın sınırı içinde kalmaktadır. Müteahhit Tahsin Bey, eczaneyi bir an evvel satın alıp yapıma başlamak ister. Eczacı Sadettin Bey ise, yeni bir eczane açabilmek için mühlet istemektedir. Tahsin’in uzlaşma tekliflerini geri çevirir. Tapucu dostunun yardımı ile mühleti koparmak için tüm yasal yollara başvurur. Fakat Sadettin Bey’in direnmesi boşunadır. Oyun boyunca ikisinin çatışmasına tanık oluruz. Eczanenin bitişiğindeki baba incir ağacının kesilmesi eski düzenin ilk yenilgisidir. Eczanede çıkan yangın, alacaklıların sıkıştırması, Sadettin Bey’i daha da güç duruma sokar. Bununla beraber, dostlarının da yardımı ile Sadettin Bey, hem yeni hem de gönlüne göre bir eczane açmayı başarır. Böylece güçler bir süre için dengelenmiş olur.
İnsanlık sevgisi sınavı
Fakat zaman Tahsin Bey gibilerinin lehine işlemektedir. Yeni blok yapı vakit geçirmeden tamamlanacak, orada bir banka açılacaktır. Yazar, ekonomik değişimin serbest iş piyasasından yana olduğunu, işadamlarının egemenliğini doğurduğunu belirtmiştir. Bu değişim içinde eskinin insancıl değerlerine karşın parasal değerler önem kazanmaktadır. Fırsatları değerlendirenler ahlak değerlerinden ödün verebilenler, yeni düzene kolayca ayak uydururlar. Tahsin Bey’in avukatlığını yapan Profesör, buna örnektir. Oyunda para gücü amacına ulaşırken, onun karşısında yer alan insanlık sevgisi de iyi bir sınav vermiştir. Fakat bu yengi, Sadettin Bey gibilerinin geçici başarısıdır ve onların yaşantısı ile sınırlıdır. Sadettin Bey öldükten sonra onun eczanesinde de hazır Avrupa ilaçları satılacaktır.
Yazar, iki yan olay dizisi ile eskinin ve yeninin eleştirisini yapmıştır. Sadettin’in oğlu Ünal, baba mesleğini sevmez. Sandalını satıp, parası ile İtalya’ya gitmek, orada sanat eğitimi yapmak hevesindedir. Tahsin’in kızı Melda babasını eleştirir. Amerika’ya gitmek, sevdiği delikanlı ile evlenmek ister. Gençler, bu davranışları ile eski düzenin bağnazlığına da, yeni düzenin hoyratlığına da kafa tutmaya çalışmaktadırlar. Fakat ne Ünal’ın sanat duyarlılığı sandığı gibi bir kafa gücünü içerir, ne de Melda’nın pervasızlığı bir iç potansiyele işaret eder. Başkaldırıları, bir gece gizlice sevişmekten öte bir eyleme dönüşmez. Düş kırıklığı içinde, kurulu düzene ayak uydurulur.

Üçüncü olay dizisi, Sadettin’in karısı, Naciye çevresinde oluşur. Naciye, kimsesiz yoksul çocukluğunun ezikliğini sürdüren, renksiz bir kadındır. Gerçekleşmemiş düşlerinin merkezinde bir genç kızlık aşkının anısı yatar.
Gerçek hayatın tiyatroya yansıması…
Rastlantı, karşısına ilk sevgiliyi, bir gezginci kumpanyanın baş aktörü olarak çıkarır. İkisi de, yitirmiş oldukları mutluluk şansını yakalayabileceklerini düşlerler. Tıpkı Melda ile Ünal’ın, çalımdan öteye gitmeyen başkaldırıları gibi, Naciye ile sevgilisinin mutluluk özlemleri de geçici bir duygusallıktan öteye gitmez. Gerçeğe temellenmemiş düşlerin gerçekleşmesi olanaksızdır.
Haldun Taner, kalabalık bir oyun kadrosu seçmiştir. Olayların gelişiminde rol alan belli başlı oyun kişilerinin yanında, semtin günlük yaşantısını canlandıran yan tipler de vardır. Yazar, oyun kişilerini genel ve tipik özellikleri ile belirtmeye dikkat etmiştir. Bu özellikler, yaşa, cinse, mesleğe, en çok da kişilerin toplumdaki yerine göre saptanmıştır. Oyun kişileri, yazarın temasına uygun olarak iki grupta kümelenmişlerdir. Bir bölümü eski düzenin yaşayış düzenini, değer yargılarını, toplumsal tavrını, öteki bölüm ise, değişen düzenin yaşayış biçimini, değer yargılarını ve toplumsal tavrını gösterir. Oyun kişileri ayrıca, genç ve yaşlı kuşak ayrımını belirleyecek biçimde ikiye ayrılırlar. Yazar, oyun kişilerinin toplumsal kişilikleri ile tutarlı olan bireysel özelliklerine de ışık tutmuş, onlara renk ve boyut kazandırmıştır.
Haldun Taner, bir gerçeği ve bu gerçeğin içerdiği sorunsalı nesnel bir tavırla sergilemekte, fakat bu gerçeği yaşayan kişilerin durumuna bazen sevgi ve anlayışla, bazen eleştirerek eğilmektedir.
Oyun yerinin bir eczane olması, kişilerin en doğal halleri ile yansıtılmasına uygundur. Semtin her çeşit insanına açık olan bu uğrak yerinde insanlar, hastalıklarını, dertlerini sayıp dökerler, toplumda takındıkları rollerden sıyrılıp, içtenlikle davranırlar. Eczacı Sadettin, iğne yapar, tansiyona bakar. Eczacı Sadettin, karısı ve komşuları, eski düzenin insanlarıdır, alaturka yaşarlar, aile, komşuluk, arkadaşlık ilişkilerine önem verirler. Yoksul olmakla birlikte daha iyi günler görmüş olmanın tokgözlülüğü içindedirler. Yeni düzenin paraya ve gösterişe yönelik yaşama biçimini yadırgarlar. Görünüşteki ağırbaşlılığın ve alçakgönüllüğün altında biraz gurur, biraz da çağını tamamlamış olmanın kırıklığı yatar. Eczacı Sadettin, bu tavrın en sivri temsilcisidir. İşini sever, semtin vazgeçilmez insanı olduğuna inanır. Müşterilerini tek tek tanır. Onlara yardım etmekten mutluluk duyar. Gururludur, bireysel erdemi geçersiz kılan, insan sevgisini hor gören değişimi görmezlikten gelir. Direncini gerçek bir iç güçten çok inadından alır. Karısı Naciye, aynı zümrenin karşıt cinsteki ve karşıt mizaçtaki kişisidir. Olumlu bir yönde boşaltılmamış olan enerjisinin tortusu ile zehirlenmiştir, yorgundur, bıkkındır. Gerçekleşmemiş düşlerin anısı içinde yaşar, kendine acır. Sadettin’in çevresinde mahallenin portresini tamamlayan eski kuşak, emekli karantina doktoru Recai, becerikli tapucu Refet, konuşkan, şakacı ev hanımı Şehnaz, orta yaşlı isterik Muadelet, güngörmüş saraylı Leman, yorgun ve duygulu aktör Sefa, anıları ile dolu emekli albay Kasım gibi tiplerden oluşmaktadır.
Eski düzenin karşısında, yeni düzenin temsilcileri yer alır. Müteahhit Tahsin, Profesör Ercüment, karısı Füsun, dostları hariciyeci Sadun, toplumdaki değişime ayak uydurmuş olan açıkgöz, fırsatçı kişilerdir. Değer yargıları eskilerinkinden farklıdır. Para, gösteriş, mal tutkusu, insan sevgisine egemen olmuştur. Aile ilişkileri gevşektir. Çocuklarına karşı sevgisizdirler. Görgüsüzce bir özenti içinde yaşarlar. Hırçın ve kavgacıdırlar.
Her iki zümrenin genç kuşak temsilcileri, değişen düzen içinde eskinin de, yeninin de aksak yönlerini gören, fakat aynı zaafları paylaştıkları için bunları düzeltmeye gücü yetmeyen kişiler olarak canlandırılmışlardır. Tahsin Bey’in kızı Melda züppedir; babasını kaba ve acımasız bulur, aynı zamanda onun bu tutumu ile sağladığı parasal olanaklardan yararlanır. Sadettin’in oğlu Ünal, babasını, inatçı olduğu için eleştirir. Oysa kendi de fazla gevşek fazla iradesizdir. Mahallenin futbolcusu Acıkuvvet Aytekin, iyi yürekli, kafasız, futbol meraklısı gençliği temsil eder.
Terzi, kadayıfçı, demirci, oduncu gibi meslek tipleri, mahallenin görünümünü tamamlar. Türkle evli Alman kadın, geri zekalı köse Mutlu, bu görünüme renk katarlar.
Görüldüğü gibi Haldun Taner, bir gerçeği ve bu gerçeğin içerdiği sorunsalı nesnel bir tavırla sergilemekte, fakat bu gerçeği yaşayan kişilerin durumuna bazen sevgi ve anlayışla, bazen eleştirerek eğilmektedir. Yazar, bir zamanların, kazandığı ile yetinen, bu doygunluk duygusu içinde sıcak ve güvenilir dostluk ilişkileri geliştirmiş olan insanlarına sevgi duyar.
Bu insanların yaşadıkları ortamın değişmesi, hatta dayandıkları değerlerin geçerliliğini yitirmesi karşısında şaşkınlığa düşmelerini anlayışla karşılar. Kısaca yazarın bu oyun kişilerine duygusal bir yaklaşımı vardır. Öte yandan, içinde yaşanılan ortamı, bu ortamda meydana gelen değişimi yansıtırken nesneldir. Ülkenin içinde bulunduğu değişim sürecini, oyunda sergilenen durumun kaçınılmaz bir ön koşulu olarak ele almıştır. Fakat, bu değişimin bireyin tutkularını körüklediği, kişisel zayıflıkları su yüzüne çıkardığı da belirtilerek bir tehlikeye işaret edilmiştir. Oyunda, acımasızlığa dönüşen kazanç tutkusu hile yapmaya, düzen kurmaya götüren fırsat düşkünlüğü, bu tutumları simgeleyen tipler aracılığı ile eleştirilmiştir.
Yazarın, nesnel-eleştirsel-duygusal yaklaşım bileşimi, tiplerin seçiminde olduğu kadar olayların kurgulanmasında da görülür: Toplumdaki değişimi gösteren olay, yani eczanenin er geç satılması ve Saadettin Bey öldükten sonra onun dükkanının da öteki modern eczanelere benzemesi olayı, nesnel bir bakışla anlatılmıştır. Naciye’nin kısa ve sonuçsuz aşk serüveni duygusal bir yaklaşımla sergilenmiştir. Ünal ile Melda’nın dayanıksız ilişkisine ise şakacı bir tavırla yaklaşılmıştır. Oyunun bel kemiğini oluşturan Eczacı Saadettin Bey ile Müteahhit Tahsin Bey savaşımının öyküsü ise duygusal yaklaşımı da, eleştirici bakışı da, nesnel değerlendirmeyi de kapsayacak biçimde sunulmuştur.
Oyunun çarpıcı özelliği, tiplerdeki çokluk, çeşitlilik ve renklilikte mozaik gibi bir toplum resmi sunmasıdır. Karşıtlıkları ve koşutlukları dengelenmiş, uyumlu bir bütün oluşturmuş olan bu mozaik tablo, geleneksel seyirlik oyunlarımızda sunulan toplum manzaralarına benzer.
Bu görünüm altında bir devinim vardır. Uyumu ile göz alan toplum, içten içe bir bunalım yaşamaktadır. Toplumun, bir dönemecin başına gelmiş olmasının yarattığı bunalım dramatik eylemi ateşlemiştir. Bu eylem, sarmal biçimde gelişen dört ayrı öyküyü içerir. Toplumun değişimi, Sadettin Bey’in savaşımı, Naciye’nin aşk serüveni, Ünal ile Melda’nın ilişkileri aynı doğrultuda ve birbirine koşut olarak gelişen dört öykücük oluşturmuştur. Bu öykücüklerin hepsi aynı ön koşuldan kaynaklanmış, aynı ortamın etkisiyle yönlenmiştir. Bu bakımdan birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Zorunlu bir ön koşulla ateşlenen, çatışmalarla gelişen, yengi veya yenilgiyle noktalanan eylem kurgusu, Batı tiyatrosuna özgü bir yapı özelliğidir.
Fazilet Eczanesi’nde geleneksel seyirlik oyunlarımızın özelliği olan çok renkli toplum tablosu ile Batı tiyatrosunun özelliği olan dramatik eylem kurgusu başarılı bir biçimde kaynaştırılmıştır.