Herkes gibi saat 04:17 de büyük bir gürültü ile uyandım. O gün şehir dışından bir arkadaşım bizde kalmaya gelmişti, ilk aklıma gelen onu ve ailemi evden çıkarmaya çalışmak oldu. Ben ve ailem çıktık ancak arkadaşımın üstüne çelik kapı kapandı, onu evden çıkarmak için epey uğraştık. Çıktığında saat 6.30 civarıydı sanırım. O zamana kadar aklıma ne eczanem ne başka bir şey geldi. Daha sonra dayım dedi ki: “Yağmalanma olacak, eczanen de yağmalanacak!”
Bizim mahallemizdeki yıkımın boyutu çok büyük olmadığı için başlangıçta dayımın bu yağmalanma düşüncesini anlamsız buldum. Tabii o sırada ne büyük bir kıyamet yaşandığından haberim yoktu. Bir kere telefon asla çekmiyor, kimseye ulaşamıyorum. Hava hafif aydınlanmaya başladı ve arkadaşımla eczaneye doğru yürümeye başladık.

Eczanemi ilk gördüğüm an hala gözümün önünden gitmiyor; bütün camlar patlamıştı. İçeride bir akvaryumum vardı, 2 yıldır beslediğim balıklarım yerlerdeydi ve insanlar içeri akın ediyordu. O insanlara bağıramıyordum çünkü birçoğunun içeride olmak için haklı nedenleri vardı. Mesela beni tanıyan bir adam geldi ve ağlayarak “Eczacı Hanım eve geçemiyoruz; çocuğuma mama, biberon almam gerek ama en kısa sürede ödeyeceğim” dedi. Bu durumdaki birine ne diyebilirsiniz ki? İhtiyaç sahiplerine zaten ben ne varsa verdim ama o yıkımın içinde bildiğiniz poşet poşet kozmetik alanlar da vardı. Öyle bir an ki gözünüzün önünde eşyalarınız çalınıyor ama olayın şokundan sesiniz çıkmıyor, yakınlarınızın ne durumda olduğundan habersizken gözünüz hiçbir şeyi görmüyor. Sonraki bir hafta zaten arkadaşlarımın ve akrabalarımın enkazlarında bekledim. Bu tarif edilemeyecek bir şey.
“Eczacı Hanım eve geçemiyoruz; çocuğuma mama,
biberon almam gerek ama en kısa sürede ödeyeceğim!”
Deprem bölgesinde sahra eczanesi gerçeği
Eczane konusuna gelince, sahra eczaneleri çok geç oluşturuldu ki onu da sağlık bakanımızın iddia ettiği gibi kendileri yapmadı. Meslek içi dayanışmayla yapılan bir organizasyondu. Maalesef o süreçte de eczaneler yağmalandı. Benim eczanemde zaten çok az şey kaldı; biraz ilaç, biraz kozmetik. Elektronik ürünlerimin hepsi çalındı. Hatta pembe çiçeklerim vardı onlar bile çalınmış, artık siz hayal edin…
Mart ayı itibariyle depolar bizleri sıkıştırmaya başladılar. Ne yazık ki haciz tehditlerine maruz kaldık. O yıkımın ortasında yıllarca emek verdiğimiz eczanelerimiz yerle bir olmuşken depolar tahsilat peşindeydi. Enkazlarımızdan kurtarabildiğimiz 3-5 ilacı iade etmek istediğimizde de hasarlı diye kabul etmediler.
Ecza depolarının haciz tehditlerine maruz kaldık.
O süreçte kısa bir süre sahra eczanelerinde gönüllü olarak çalıştım. Nisan gibi “sahra eczaneleri kapatılacak, artık herkesin konteyner eczane açması gerek” denildi. Katılmak isteyen eczacıları kura ile bölgelere yerleştireceklerdi. Konteynerleri de Eczacı Çözüm Derneği ile eczacı odalarının destekleriyle uygun fiyata ayarladılar diye biliyorum ama tabii ki kendi bütçemizden karşıladık.
Bence konteyner eczanede çalışmak evden daha zor, mesela lavabo tuvalet yok. Tabii yaptırabilen onları da yaptırdı ancak ben yaptıramadım. Konteyner zaten aşırı basit bir malzemeyle ve işçilikle yapılan dayanıksız bir yapı olduğu için ilk yağmurda ilaçlarımız zarar gördü. Bu nedenle bir de çatı yaptırmak durumunda kaldık. Böyle bir süreçte her maliyet çok zorlayıcı oluyor.
Bu koşullarda mayıstan beri bir şekilde faaliyet gösteriyoruz. Eski halimize dönmeye çalışmak şöyle dursun, kendimizi geçindirip borçlarımızı ödemeye çalışarak günü kurtarmanın peşindeyiz. Çoğumuz güvenerek TEB’in sigortasını yaptırmıştık, örneğin ben 97 bin TL para alabildim, bir de KOSGEB geri ödemeli faizsiz bir kredi vermişti. Bize yapılan tüm yardımların toplamı 450 bin TL civarındayken zararımız en az 2 milyon ve üstündeydi. Özetle sevdiklerimizin öldüğü, şehrimizin yok olduğu bir yıkımın içinde yaşamak yetmezmiş gibi maddi kayıpla da mücadele ediyoruz.
Umarım kimse bizim yaşadıklarımızı yaşamaz.