Birkaç gün önce Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken CHP Genel Başkanı Özgür Özel basına bir açıklama yaptı, bir ilaç aranıyordu. Bu ilaç için bakanların içerisinde yer aldığı bir WhatsApp grubu kurulmuş ve uzun araştırmalarla nihayetinde bu ilaç Trabzon’da bir eczanede bulunmuştu. Bu elzem ilacı CHP Trabzon İl Başkanı uçakla getirip sayın Zeyrek’in bulunduğu yoğun bakıma ulaştırmıştı. Bilmeyenler için Özgür Özel’in Türk Eczacıları Birliği’nin eski genel sekreteri olduğunu da hatırlatmakta fayda var. İlacın bulunabilmesinde mesleki deneyiminin katkısı olduğu muhakkak.
İlaç zamanında geldi mi? Ne kadar etkili oldu? İlaç hastanede hazırda bulunsaydı sonuç değişir miydi? Ferdi Bey hala yaşamaya devam eder miydi? Bunlar herkesin aklına takılan sorular…
Münferit gibi görünen bu olay aslında çok genel. Beş yılı aşkın süredir ülkemiz ilaç yoklukları ile boğuşuyor. Her ne kadar biz eczacılar da WhatsApp gruplarında sürekli birbirimize ilaç soruyor ve mesaimizin bir kısmını buna harcıyor olsak da bakanlar aracılığıyla uçakla ilaç transferine imkânı olmayan insanlarımız için durum hiç iç açıcı değil.
Hasta yakınları “bize bu ilaç lazım, bizim ilaç bulunamıyormuş” diye eczane eczane dolaşırken olayın büyüklüğü atlanıyor. Türkiye çok yoğun bir ilaç krizinin içinde. Herkes sadece kendi ilacının bulunamadığını düşünürken olayın büyüklüğü ve vahameti göz ardı ediliyor. Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri olarak biz bu önemli konuyu sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz ama süre uzadıkça her sorun gibi bu konu da kanıksanma eğilimine giriyor.
Neredeyse her endikasyonda ilaçların dönemsel bulunamama durumu sürekli devam ederken özellikle eşdeğeri olmayan ilaçlar hastalar için çok sıkılı durumların öznesi olabilir.
Şu an Türkiye’de Tüp bebek tedavileri bulunamayan ilaçlar sebebiyle yapılamıyor ya da yarım kalıyor. İleri derece kanser hastalarında ağrı kesici olarak kullanılan bantlar bulunamadığı için kanser hastalarımız maalesef çok yoğun ağrılar içinde tedavilerine devam ediyor ya da yaşamlarını katlanılamaz ağrılar içerisinde yitiriyor. Çocuklarda kullanılan epilepsi ilaçları ve daha niceleri hepsi birbirinden önemli birçok ilaç yok, yok!
En önemlisi ise yoğun bakım ilaçları. Yoğun bakım insanın hayata tutunduğu son durak! Tüm sağlık emekçilerinin 7 gün 24 saat insanüstü bir emekle insanları yaşamda tutmaya çalıştığı yerler buralar ama hastaya deva olacak ilaçların birçoğu yok. Hastalar elinde bir reçete, bazen bir not kâğıdı ile yakınlarını hayatta tutacak ilacı eczane eczane dolaşıp yaşam arıyorlar. Genelde “maalesef yok” cevabını alıyorlar. Bazen çok zor da olsa uzak bir şehirde bulunabiliyor, ama dakikaların önemli olduğu yoğun bakım hastalarına çoğu zaman zamanında ulaşamıyor ve hastalar vefat ediyorlar.
Eski ilaçlar firmalara artık iyi kârlar bırakmıyor. Onlar da patent alıp afaki fiyatlara satabilecekleri biyoteknolojik ilaçlara yönelmekte. Örneğin uzun süredir ülkenin gündeminde yer alan, kent meydanları ya da metro/metrobüs durakları çıkışında bağış toplanarak karşılanmaya çalışılan SMA tedavisinde kullanılan ilaçlar 2,5 milyon dolar. İlaçta patent saçmalığı daha uzun bir başka yazının konusu olabilir.
Yıllardır bu sorunun çözümünü ilaçlara uygulanan kur politikalarında arayıp duruyoruz. “Şöyle bir zam gelse çözülecek amma…” diyen, dünyadan bihaber tipler konuşup duruyor, çözüm ise daha yapısal. İlaçlar ve insan hayatı, ilaç tekellerinin kâr güdüleri ile basiretsiz yöneticiler arasına sıkıştırılamayacak kadar önemli. Devlet, askeriyede ilaç üreten küçük bir fabrika dışında ilaç üretiminde yok.
İlaçları devlet üretmeli, düzenli sevkiyatını sağlamalı. Başka çıkar yol yok. Serbest piyasanın insafına terk edilemeyecek kadar önemlidir yurttaşların canı.
Düşünsenize itfaiyelerin özelleştirildiğini…
Aksi halde ne mi olur? Bu köhnemiş düzenin yeni cinayeti haline dönüşen ilaç yoklukları her an sizi de vurabilir! İnsan canının giderek değersizleştirilmesi ve bunun kanıksatılması sürecine dur demek gerek. Bu ise ancak toplumcu bir düzenle sağlanabilir. İlaç tekellerinin kâr hırsının kutsandığı yerde insan yaşamı kutsallığını bu kâr hırsının altında ezilerek yitirir. Bu can yakıcı gündem ancak tanınmış simaların başına geldiğinde gündem olabiliyor, herkes üzerine yorum yapıp duruyor. Oysa Marx’ın da dediği gibi “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir.” Değiştirmekse toplumcu bir yaşamı kurma iradesine örgütlenerek başlıyor. Yaşama tutunmak için bile…