Uyuşturucu ve uyaran madde kullanımı gerek küresel gerekse Türkiye ölçeğinde gün geçtikçe hız kazanan, yığınları bağımlı hale getiren gelen bir olgu ve bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirmemiz gereken bir hal almış durumdadır. Bu yazının kapsamında ağırlıklı olarak uyuşturucu ve uyaran madde bağımlılığına vurgu yapacak olsak da başlamadan ‘bağımlılık’ nedir üzerine konuşalım.
“Fakültenin yanı demirden köprü Fakültenin önü bir
sıra kavaktı Biz bir garip yiğit kişiydik Bütün hürriyetler
bizden uzaktı”
Bağımlılık nedir?
Bağımlılık, Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırılması El Kitabı’nın on birinci revizyonunca madde kullanımına ve bağımlılık davranışlarına bağlı bozukluklar, ağırlıklı olarak psikoaktif maddelerin kullanımı veya belirli tekrarlayan ödüllendirici ve pekiştirici davranışların bir sonucu olarak gelişen zihinsel ve davranışsal bozukluklar olarak tanımlanır. (1) Alkol, sigara, madde, oyun, kumar bağımlılığı gibi çeşitli alt başlıklara ayrılabilecek olan bağımlılık olgusu en nihayetinde özellikle madde bağımlılığı başlığında kişinin ödül mekanizmalarını yapay bir şekilde uyarması esasına dayanıyor. Yazının başlığından da belli olacağı üzere konuyu, işin gençlikteki yansımalarını Enver Gökçe’nin çokça sevdiğim bir şiirinin başlığı olan “Fakültenin Önünü” saran hastalıklar çerçevesinde ele almayı seviyorum. Geçtiğimiz günlerde Türkiye bir seçim dönemini daha geride bıraktı ve hemen sonrasında gördük ki bir yandan kısa yoldan kurtuluş masalları diğer adıyla çözüm olarak yaratılan yalancı baharlar… Yazının konusu seçimler olmamakla beraber asıl konumuza bir işaret fişeği çakmak için; çok açıktır bizim sokağımıza bu seçimlerin sonrasında da gelecek olan baharlar değil, ancak ve ancak mahallemizde her sokak başına tünemiş “torbacılar” olacaktır. Çünkü bu düzenin kendisine buradan birçok yönüyle sağladığı yarar çok açıktır. Emekçi halkın günlük yaşamında ulaşamadığı haz ve doyuma, uyuşturucu ve uyaran maddelerle ulaşmasını ve kendine bu şekilde bağımlı hale gelmesini sağlayan, diğer yanıyla buradan para kazanan bir sistem içerisinde bu sadece düzenin buradan kazancının bir örneğidir. Bu örneği somutlaştırmak gerekirse tarihte çok fazla geriye gitmeye gerek olmamakla beraber biraz geriye gidip irdelediğimizde köhnemiş düzenin sağladığı yararı bir örnekle somutlaştırabiliriz. Literatüre de ‘’Captagon Olayı’’ olarak geçmiş bir olaydan bahsediyorum.
Captagon, etken maddesi fenetilin olan bir amfetamin türevi. 1961 yılında hiperkinetik çocuklar ile narkolepsi hastalarının tedavisinde ve antideprasan olarak kullanımı onay almış diğer amfetamin türevlerine göre yan etki profili daha düşük olduğu bilinen bir ilaç. (2) 1980 yılına geldiğimizde özellikle Orta doğu ülkelerinde kullanımı yaygın olan bu ilacın kötüye kullanımı bildirildiği için kullanımı yasaklanıyor ve daha sonrasında yasadışı üretimi başlıyor. 2011 yılına geldiğimizde Suriye iç savaşının patlak vermesi sonrasında Türkiye Captagon’un ticaretinde kilit ülke haline geliyor ve Hatay’da sadece 2011 yılında 9000’i aşkın tablet ele geçiriliyor. Maddenin terapötik etkilerine baktığımızda kişide oluşturduğu öfori ile korkusuzca insan öldürebilme ve 3-4 gün boyunca aç, susuz ve uykusuz kalabilme yetisini kazandırıyor. Bölgede savaş koşulları ele alındığında düzenin buradan kendisine sağladığı yarar gün gibi ortada olduğunu ve sadece bu örnekle dahi zihnimizde açıkça şekillenmiştir diye düşünüyorum. İŞİD’in kanlı işlerini gördürmek üzere insan devşirme araçlarından birinin de yine benzer madde bağımlılığı hikayelerini içerisinde barındırdığı basına çokça yansımıştı. (3) Günümüze dönmek gerekirse neden biz bugünümüzde gençlikte bu konuyu dert edinip bir kavga başlığı olarak açmalıyız? En nihayetinde düzen buradan bu kadar fayda sağlayıp hem uyuşturucudan tonlarca kara para aklarken hem de koca bir gençliğin damarlarına o zehri akıtırken bizim yaptığımız şey bir “Yeşilaycılığa” soyunup “bağımlılık kötüdür, bağımlılara tü kaka” demek değil. Tam aksine bizim sorunumuz bağımlılarla değil, bağımlılıkla. Her defasında uzattığımızın bir dost eli olduğunu vurgulamakta fayda var. Gençliğin yaşadığı sorunları anlık olarak uyuşturup kişinin uzun vadeli yaşamına dair değiştirme iradesini, mücadele etme yetisini elinden alan bağımlılıkla kavgamız olmalı, evet. Fakültelerimizde, kampüslerimizde gelin buraya karşı #YaşamınDozunuYükseltelim’i bunun için deniliyor. Yan yana gelmeye gün geçtikçe daha çok ihtiyacımızın olduğu bugünlerde yaşamın dozunu gelin beraber sahaya indirelim; voleybol, basketbol, futbol turnuvalarında buluşalım. (4) Çünkü günün sonunda bizi bu denli yalnızlığa ve bireyselliğe itip de herkesin kendi gemisinin kaptanı olduğunu söyleyenlere karşı bu memlekete dair sorumluluğumuzu hatırlatıp mücadelenin yoluna ve yaşamın kendisine davet ediyorum tüm fakültelerdeki arkadaşlarımı. Çünkü biliyoruz ki yaşamı üreten emekçi halkın da onun bir parçası olan gençliğin de öfkesi “cigaranın” değil mücadelenin ateşini yakmalıdır.