4 Mart 2024 tarihinde dünyada bir ilk yaşandı, Fransa’da 1974’ten beri hamileliğin 14. Haftasına kadar yasal olan kürtaj hakkı anayasal güvence altına alınmış oldu. Yani bu hakkın değiştirilmesi çok daha zor hale getirilmiş oldu. (bakınız:normlar hiyerarşisi) Yüzlerce kadın anayasanın onaylanmasını coşkuyla kutladı.
Fransa’da bu yaşanırken, 2022 yılından bu yana ABD’nin 50 eyaletinden 21’inde kürtaj tamamen yasak veya kısmen yasaklanmış durumda. Polonya’da ise 2020 yılında istemli kürtaj tamamen yasaklandı, sadece tecavüz gibi durumlarda ya da annenin sağlığı söz konusu olduğunda yapılıyor. Yani önceden yasal olan kürtaj hakkı sonradan kadınların elinden alınabiliyor. Bu nedenle kadınların üzerinde baskı oluşturmak üzere hep sıcak tutulan ve kadın sağlığını tehlikeye atan kürtaj yasağı hakkındaki gerici tartışmalara ithafen bu konuya eğilmek istedim.
Tarihte, tıbbi bir neden olmasa dahi kürtajı resmi olarak serbest bırakan ilk ülke 1920 yılında Sovyetler Birliği olmuş. Ülkemizde ise 1983 yılında yürürlüğe giren 2827 No’lu Nüfus Planlaması Yasası ile Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana uygulanan isteğe bağlı kürtaj yasağı kaldırıldı. Günümüzde 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak hekim tarafından kürtajla sonlandırılmasına izin verilmekte. 10. haftadan sonraki sonlandırma işlemleri içinse tıbbi bir sorun olması gibi şartlar sağlandığı koşulda hekim heyeti tarafından gerekçeli rapor verilerek yapılabilmekte, bu gibi gebe sağlığını tehlikeye atacak durumlarda gebenin bekar ya da evli olması durumuna bakılmayıp devlet hastanelerinde ücretsiz bir şekilde kürtaj işlemi gerçekleştirilmekte.
İsteğe bağlı gebeliğin sonlandırılması işlemi kadın ister bekar ister evli olsun devlet hastanelerinde genellikle yapılmamakta ve bu işlem ücreti mukabilinde özel hastane ya da muayenehanelerde uygulanabiliyor. Devlet hastanelerindeki doktorların kürtaj yapmak istememe sebepleri ahlaki kaygılarından çok daha farklı sebepler içermekte. Hastane yoğunluğundan tutun da kürtaj yaptırmak isteyen kişinin tanıdıklarının saldırılarına kadar epey geniş bir skalada nedenleri mevcut.
İsteğe bağlı ya da tıbbi nedenlerle sonlandırılması gereken gebeliklerde eğer anne adayı evli ise kesinlikle eşinin onayını alması gerekiyor. Hastaneye eşleri tarafından onay verildiğine dair bir imzalı kağıt teslim etmeleri gerekiyor. Bu prosedür hem devlet hastanelerinde hem de özel hastanelerde aynı şekilde işliyor. Prosedür daha çok doktorun kendisini koruyabilmesi açısından uygulanıyor gibi duruyor. Kağıda kimin imza attığının GBT’si yapılmıyor sonuçta.
Bugün pek çok ülkede gebeliği sonlandırma işlemi medikal kürtaj haplarıyla (prostaglandin analogları ve metotrexat karışımları) gebeliğin belirli bir haftasına kadar, hekim kontrolünde sağlanırken; ülkemizde cerrahi bir operasyon ile yapılmakta. Dünya Sağlık Örgütü’nün temel ilaçlar listesine aldığı bu haplara ise Türkiye’de ulaşılamıyor. Jinekologlar tarafından bu hapların cerrahi girişimden daha güvenilir olduğu belirtiliyor. Ayrıca bu ilaçlar sadece gebelik sonlandırmada değil başka hastalıkların tedavisinde de etkili.
Kürtaj konusu neden tartışılıyor?
Kürtaj hakkındaki ayrıntılı bu yasal bilgilerden sonra gelelim kürtaj meselesinin en tartışılan boyutu olan isteğe bağlı gebeliği sonlandırma kısmına. İstismara uğrayan kadının bunu ispatlama zorluğu, evlenmeden hamile kalanlara yapılan toplumsal baskılar, ekonomik imkansızlıklar, anne adayının psikolojik sağlığı, cinsel sağlık eğitiminin düşüklüğü gibi meseleler tartışılmadan ve bu sorunlar çözülmeden konu direkt bekar kadının seks yapıp hamile kalması sonucu kürtaj yaptırma isteğine getiriliyor. Çünkü esas mesele ne doğacak bebeğin ne de doğuracak annenin yaşamı. Bu gibi tartışmalarda sinsi bir ahlakçılıkla kadının düşmanlaştırıldığını, kadının hareket alanını kısıtlamanın esas amaç olduğunu görüyoruz. Çünkü mesele kürtaj oranını azaltmaksa yapılacak işlerden bir tanesi cinsel sağlık eğitiminin çok iyi bir şekilde verilmesidir. Oysa ülkemizde cinsel sağlık eğitimi oldukça yetersiz. Yapılacak ikinci şey ise doğum kontrol yöntemlerinin ulaşılabilirliğini artırmak.
Tarihin eski zamanlarından beri gebelik sonlandırma işlemi kadınların başvurduğu bir şeydi. Yakın tarihe bakılırsa yasal olarak tanımlanmadan önce merdivenaltı yerlerde pek çok kadının hayatını tehlikeye atacak sağlıksız koşullarda uygulanıyordu. Kürtaj hakkını yasaklamanın kürtaj yapılmasını engellemeyip, daha çok kadının ölmesine neden olacağını da tarih bize gösterdi.
Kürtaj meselesine bakış açınızı netleştirecek bir film önerisiyle yazımı sonlandırıyorum. Ünlü yönetmen Claude Chabrol’un Bir Kadın Meselesi isimli filmi, gerçek bir hikayeyi anlatır. Vichy dönemindeki Fransa’da birçok kadına kürtaj yaptığı için giyotinle idam edilen Marie-Louise Giraud isimli kadının hikayesinin epey etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Başrolde ise pek çok zorlu rolün hakkından gelen güzel oyuncu Isabelle Huppert yer alıyor. Şimdiden iyi seyirler dilerim.