“Ben güçlü olmak, savaşmak zorunda kaldım evet, ama çok yoruldum. Artık güzelliklere odaklanmaya çalışıyorum.”
İlk zamanlar yaşadıklarımı kabullenemediğim için birinin “Ne oldu, nasıldı?” soruları çok canımı yakardı. Hala ara ara duygusallaşınca bu sorular yine canımı acıtsa da hiçbir acı ilk günkü kadar taze kalmadığından eskisi kadar yakmıyor canımı diyebilirim.
16 Ocak 2023 tarihinde eczanemi Ay Işığı adı altında Hatay’ın Arsuz ilçesinde açtım. 5 Şubatı 6 Şubata bağlayan gece, gündüz giyeceğim kıyafetlerimi hazırlayıp uykuya daldım. Korkunç seslerle uyandım. Ayağa bile kalkamadan binamız yıkıldı. Evde o gece şükürler olsun ki tek başımaydım. Ailem o gece evde yoktu. Bilincim hiç kapanmadığı için her şeyi hatırlıyorum. Eşyalara çarpa çarpa düştüğümü de… Düştükten sonra çok çırpındım belki bir hareket ihtimalim olur da üzerimdekileri atıp çıkarım diye. Düştüğüm yer öyle kötü bir yermiş ki imkansızmış çıkmam. Zaten bacağım çok kötü sıkışmıştı.

Oturduğum evin arkasından kurbağa sesleri geceleri çok yoğun duyulurdu. Yağmur yağınca tekrar garip sesler duymaya başlamıştım. Bu seslerin ne olduğuna anlam verememiştim. Herhalde yine kurbağalar diye düşündüm. Meğerse kurbağalarla komşuymuşuz. Bataklığa ev yapılmasına izin verilip af ile kaçak yapılara izin verilirse evlerin depremin ilk dakikasında yıkılması da kaçınılmaz olur. Kurbağalar gibi biz de enkaz altında sesler çıkardık o gün…
Dışarıdan ilk “Ayşegül!” sesi gelince çok sevindim. Evet, işte geldiler dedim. İki eczacı arkadaşım hemen yanıma koşmuşlardı binanın yıkıldığını görünce. Ben de seslendim onlara. Onlar sesimi duymadılar ama ben onları çok güzel duyuyordum. Sesleri bir süreliğine kesildi. Enkaz altında abim gelir kurtarır beni demiştim ve abim, ailem koşup geldiler başka şehirlerden beni kurtarmaya. Ama sesimi duymaları 6 saati buldu. Sesimi duydular ama öyle kötü, içte bir yerdeydim ki ellerinden neredeyse bir şey gelmiyordu. Tesadüfen yoldan geçen trafik jandarma komutanı beni kurtarmaya gelince işler değişti. Daha profesyonel hareket edildi. Hiç beklemezdim ama trafik jandarma komutanı herkesi yönetti. Enkaz altında moral veren akrabalarım ve askerler sayesinde umut doluyordum. Beni kurtarmak için hepsi o binanın içine girdiler ve ben bazen “Bakın yapmayın, hepimiz öleceğiz. Bırakın, beni kurtarmayın” dediğimi bile hatırlıyorum. “Sus! Seni bırakmayız. Daha güneşi seyredeceğiz” diyerek pes etmediler ve son bir tehlikeli hamle yaparak bir akrabam beni kucağına aldı. Tahtaları birleştirip sedye yapıp “Bitti Ayşegül, bitti” diyerek beni çıkarırken, ben de bir yandan ağlayıp bir yandan da bitti diye çığlıklar atarak çıktım o enkazdan. Çıktıktan sonra trafik jandarma komutanının ziyaretine gittim. “Seni kim yolladı, nasıl hiçbir eğitimin olmadan o kadar güzel yönettin?” diye sorduğumda “Siz orda çok çaresizdiniz. Sizi bırakamazdım öylece. Sadece mantığım ile hareket edip çabaladım” dedi. Kimse de ona git yardım et dememiş. Kendisi ve arkadaşları tamamen gönüllü gelmişlerdi.

Bitti demişlerdi. Ben de bitti demiştim ama bitmemiş yeni başlamıştı savaşım. On günlük yoğun bakım süreci, onu aşkın ameliyat ve iki ay hastanede yatışım sonucu taburcu oldum. Sonrasında düşük ayak geliştiği için fizik tedaviye evden gidip gelerek devam ettim. Gaz fren hareketim tamamen gitmişti. Şu an yavaş yavaş düzeliyor. Eczanemi tekrar açmak istedim ama bir türlü yayınlanmayan mücbir sebep yüzünden evsiz ve eczanesiz olarak 3-4 ay daha kâbus gibi yaşadım. Evimiz olsun tutalım dedik ama nerede tutacağız, eczane nerede olacak, hangi ilde olacak belli değildi. Taşıma hakkım olmadığından bu kararı beklemek zorunda kaldım. Geciktiren herkese öfkeliyim yaşadığım stresten dolayı. Neyse ki aylar sonunda bir şekilde mücbir sebep kararı yayınlandı. Aksayarak, sekerek yeni eczanemi Gaziantep Şahinbey’de yine Ay Işığı Eczanesi adında açmaya karar verdim. Bitti demiştik hani? Yine bitmemişti… Bu sefer de eczane açılışı için çabalayıp durdum. Herkesin “yardım ettik” propagandası yaptığına bakmayın, üç kuruşluk göstermelik desteklerin insafına terk edildiğinizde yeni baştan başlamak imkânsız oluyor. Çok zordu her açıdan bu süreç. Hem tedaviler hem de eczane açmak beni çok yıprattı. Neyse ki tüm çabalarım sonucunda eczanemi açabildim.
Yanımda olan insanlar da çok oldu. Hiç tanımadığım eczacılar desteklediler. Bu süreçte Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri ile de yolum kesişti. Onlar da ben enkaz altındayken bulunabilmem için çok çaba sarf etmişlerdi. Ama ya benim kadar şanslı olmayanlar? Hala çadırda yaşayanlar, ailesi gidenler benim içimi acıtıyor. 6 Şubat depreminin yıl dönümünde içimdeki korkuyu anlatamam ama yaşıyorsak devam etmek zorundayız… Bazen “Çok güçlüsün, gurur duyuyoruz seninle” diyorlar. Ben o zaman şunu diyorum; “Ben güçlü olmak, savaşmak zorunda kaldım evet, ama çok yoruldum” diyorum. Hem güçlü hem de yorgun olabilirim…
Neyse çok üzmeyeyim sizleri… Deprem izlerini, yaralarını, hasarlarını bedenimde bıraktı ama bana daha güçlü şeyler de kazandırdı.
Eczanemde hastalarla daha rahat empati kurabiliyorum ve hayatımın her anını doya doya yaşamaya çalışıyorum. Sevgi en güzel ilaç olduğu için eczaneme gelen hastalara ve dostlarıma hatta hiç tanımadığım insanlara bile kucak dolusu sevgiyle yaklaşıyorum.
Derdi olana koşmaya çabalıyorum.
Artık ufak tefek şeyler için üzmüyor, üzülmüyorum. Anda yaşamaya çalışıyorum
Zorluklar elbet hala olacak hayatımızda ama ben güzelliklere odaklanmaya çalışıyorum. En güzel günler hepimizin olsun…