Yaklaşık 200 eczanesi bulunan, bunların neredeyse
tamamı kullanılamaz hale gelen, birçok eczacısının yaşamını yitirdiği bir şehir.
Depremin olduğu gece Tokat’ın Zile ilçesindeki eczanemde nöbetçiydim. O saatte uyanık olduğum için deprem olduğunu ilk öğrenen kişilerdendim. Sosyal medya üzerinden yayılan haberler ve daha sonraki dakikalarda haberlerde yer alan bilgiler ışığında depremin boyutunu algılamaya çalıştım. Uzunca süredir 7/24 iletişim halinde olabildiğimiz Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri grubu üzerinden, bölgede yaşayan eczacı arkadaşlarımıza ulaşıp öncelikle durumlarını öğrenmeye çalıştık, sonra oradan da gelen bilgilerle büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anladık. Daha hava aydınlanmadan bölgeye gitme kararı aldık. Başta haberlerde pek yer almayan Hatay’ın en ağır tabloyla karşı karşıya olduğunu algıladığımız için ağırlıklı gücümüzü Hatay’a ayıracak biçimde, eczanelerimizden acil ve öncelikli nelere ihtiyaç olabileceğinin senaryoları üzerine kafa yorarak arabalarımızın alabildiğince ilaç ve tıbbi malzemeyi yüklenerek yola koyulduk. Ben Hatay’a gidenler arasındaydım. Sanırım depremden yaklaşık 14 saat sonra büyük bir dayanışma merkezine dönüştüreceğimiz Hatay’ın merkez ilçesi Defne’deki Armutlu kavşağına giriş yapabildi ilk arkadaşlar. Yıkıntının büyüklüğünü anlamanız için şunu demem yeterlidir sanırım: Hatay’ın girişinden bulunduğumuz şehir merkezine varışımız yaklaşık 6 saat sürdü!
Her sokak kapalıydı neredeyse, birçok enkaz yola yıkılmıştı. Yaşanan tam bir can pazarıydı. Yüzbinlerce insanın hayatta kalmaya, hayatta kalanlarınsa yakınlarını kurtarmaya çalıştığı yerle bir olmuş bir şehir düşünün. Devlet hastanesi ve özel hastanelerin neredeyse tamamı yıkılmış bir şehir. Sağlık hizmetinin sunulamaz hale geldiği bir şehir. Yaklaşık 200 eczanesi bulunan, bunların neredeyse tamamı kullanılamaz hale gelen, birçok eczacısının yaşamını yitirdiği bir şehir.
Enkaz altında kalan eczanelere girip korka korka ilaç çıkarıp onu hasta yakınlarına ulaştırmaya çalışıyorduk.
Bulunduğumuz kavşak beş ayrı yola açılıyordu ve beş yol da boydan boya yıkılmıştı. 3-4 gün boyunca bölgede telefon şebekeleri ancak belli aralıklarla çektiği için internet neredeyse yok denecek durumdaydı. Çok büyük bir sağanak yağış ve soğuk vardı. Canını kurtaran insanlar bulabildikleri araçların içinde ısınmaya çalışıyordu, yakıt sıkıntısı vardı, ulaşım imkânı neredeyse yoktu. Bizim bir avantajımız, bölgede kırmızı yelekliler olarak anılacak olan TKP’nin 200 kişilik dayanışma merkezi içindeki revire eczaneyi kurmuş olmamızdı. 3 arama kurtarma ekibi vardı, 10 kadar uzman hekim ile yaklaşık 10 eczacı bir revirdeydi bu dayanışma merkezinde. Biz bölgeye vardığımızda hiçbir profesyonel yoktu orada. Halkla birlikte arama kurtarma ekibimiz enkazlardan insanları çıkarırken, gönüllü arkadaşlarımız onları revire taşıyor, hekim arkadaşlarımız ilk müdahalelerini burada yapıyor, biz de asiste ediyorduk. O can pazarında, travmatik birçok anın yaşandığı bir ortamda inanın ne hissedeceğimizi bile bilemez hale geliyorduk. Halkla muazzam bir dayanışma vardı ve biz can kurtarıyorduk her an.
Depremin ilk iki gününü daha çok hekim arkadaşlarımızı getirdiğimiz malzemelerle asiste ederek geçirdik. İlk açılan sahra eczanesiydi burası aynı zamanda, meslek örgütümüz sahaya gelene kadar öncü bir kuvvet gibi o ilk hayati müdahalelerin yapılıp ilaç tedarikinin giderildiği bir yer olduğu için o anlarda Hatay’da bir yurttaşımız bir ilaca ihtiyaç duyduğunda ulaşabildiği tek yerdi. Sosyal medyadan telefon numaramız ilk andan itibaren yayıldığı için de neredeyse ilk beş gün 24 saat hiç durmadan telefonlarımız aramalar ve mesajlarla dolup taşıyor, her birine yetişmeye çalışıyorduk. Hatay’ın tüm bölgelerinden yurttaşlardan tutun da Sağlık Bakanlığı personellerine, AFAD gönüllülerine, garnizon komutanlarına, sosyal medyadan gelen ihbarlar üzerine bize yardım taleplerini ileten deprem bölgesi dışındaki birçok gönüllü meslektaşımıza kadar herkes arıyor ve biz bir şekilde ilaç ihtiyacını gidermeye çalışıyorduk. İlk üç gün, bulamadığımız önemli ilaçlar olduğunda eczacısından izin alarak enkaz altında kalan eczanelere girip korka korka ilaç çıkarıp onu hasta yakınlarına ulaştırmaya çalışıyorduk. Hatta bu eczanelerin teknisyenleri kendileri de depremzede olmalarına rağmen gönüllü olarak bizle birlikte çalışmaya başladılar. Birçok eczacılık öğrencisi de bizle irtibata geçip Hatay’a gelerek en anlamlı stajlarını bizim yanımızda yapar hale geldiler. Tüm bu yaşananlarla gözlerimiz sürekli dolarken halkın muazzam şekilde takdirini topladığımızı bizzat görüyorduk. Yurttaşlarımızla bir bütün olduk adeta.
İlaç, halk sağlığı için stratejik önemde
Yaşadığımız bu acı deneyim bir kez daha göstermiş ve hatırlatmıştır ki eczacılık mesleği, hayati öneme sahip ve ilaç, çok stratejik bir halk sağlığı silahıdır. Biz bunları uzunca süredir kendi camiamızdan halka ulaşacak şekilde dillendirmeye çalışıyorduk zaten. Hayatın normal akışında devam ettiği anlarda bile yanlış politikalar sonucu ilaç tedarikinde sıkıntılar yaşanan bir uğraktan geçerken 11 ili etkileyen, hayatı alt üst eden, on binlerce yurttaşımızı yitirdiğimiz bir depremde ilaç tedariki ve eczacılık hizmeti yeri herhangi bir şeyle doldurulamayacak hayati bir ihtiyaçtı. Ve maalesef bu ihtiyaç deprem bölgesi içinden çözülemez halde olduğundan ihtiyacın bölge dışından karşılanması gerekiyordu. Depremin sanırım üçüncü günü, meslek örgütümüz; Kızılay tarafından kendine satılan; çadırları ancak temin ederek bölgede hizmet verebilir hale geldiğinde ilaç ihtiyacının karşılanma sıkıntısı rahatlar hale geldi.
Tabi, “bu ilaç tedarikinde sıkıntı yaşanmadı” demek değildir ama bu ihtiyaç olabildiğince minimize edilmiş hale getirildi. Ülkenin dört bir yanından binlerce eczacının gönüllü ilaç temini ve bizzat bölgede görev alarak eczacılık hizmeti sunmasıyla büyük bir halk sağlığı problemi çözülebilir hale geldi. Türk Eczacıları Birliği aracılığıyla tüm deprem bölgesinde birçok sahra eczanesi açılması sayesinde halkın yaralarının hızla sarılması sağlandı. Birçok eczacılık inisiyatifi de bölgede kendi ekipleriyle farklı lokasyonlara yayılarak kendi sahra eczanelerini de açmışlardı. Özellikle ilk günlerde bu yapılar arasındaki dayanışma da çok kıymetli boyutlardaydı. Adeta iki dost komşu eczanenin birbiriyle ilaç takası yapması gibi kendi bulundukları bölgedeki ilaç ihtiyaçlarını birbirine paslayarak çözen birinci basamak sağlık hizmeti sunar haldelerdi bu yapılar. Şöyle bir fotoğraf vardı Hatay’da, onu dile getirerek daha anlaşılır hale getireyim, Türk Eczacıları Birliği’nin sahra eczanesi depremde yıkılmış İl Sağlık Müdürlüğü’nün önüne açılmış durumdaydı ve bölge dışından gelen gönüllü eczacıların yurdun dört bir yanındaki binlerce eczacının bağışlarıyla karşılanmış ilaçları halka sunarak halk sağlığını koruduğu bir ortam vardı. Afet dönemlerinde, yerleşik yaşamın alt üst olduğu anlarda bazı fotoğraflar çok şey anlatır ve benim burada gördüğüm şey bana “iyi ki eczacıyım ve böyle bir örgütlü iyiliğin parçasıyım” dedirtiyordu.

Afetler beklenmedik anlarda, her şey “normalken” gelir
Deprem bölgesinde temel ihtiyaçların yokluğu başta olmak üzere birçok alt yapı sorunu yaşandı ve hala bir kısmı da yaşanmaya devam ediyor. İçme suyuna ulaşmak aylarca bir sorun halinde devam etti. Şebeke suyu kullanılamaz haldeyken, insanlar uzunca süre hijyeni sağlamak adına da yıkanamaz durumdaydı. İnsanlar dar alanlarda, uzunca süre çadır sorununun yaşandığı durumlarda, yıkanamazken, temiz çamaşırlara sahip değilken, yıkıntıların arasında asbestli enkaz tozuna maruz kalırken, soğukta günler geçirdi.
Uyuz zaten uzunca süredir ülkemizde hortlamış haldeydi, bir de böylesi ortam uyuzun tam aradığı şartlardı ve biz ilk hafta yaygınlaşmış uyuz vakalarına rastlamıştık. Yetkililerin önlem alması gerekirken doğru bilginin halkla buluşmasının bile sıkıntı olduğu bir ortam vardı. Bizim hem halkın sorununu çözmemiz hem de önlem alacak adımların atılmasını sağlayacak bir tavır izlememiz gerekiyordu. İnisiyatifimizden arkadaşlarımızla hızlıca gerekli malzemeleri ve etken maddeleri temin edip uygun formülasyonlarla uyuz merhemi üretmeye başladık havanlarımızda. Bilindiği üzere bu preparatların kullanımından bir süre sonra tahriş yaratmaması için kullanan kişilerin yıkanması gerekiyor. Yıkanma olanağına sahip olanlar daha çok köylere çekilmiş yurttaşlardı.
Onlar için bu preparatları yaparken, bu yaptığımız işle verdiğimiz fotoğrafla aslında bölgeye yetkililerin yeterince İvermektin tableti ulaştırması gerektiğini vurguluyorduk. Hijyen sorununun önemine vurgu yaparak bu sorunların giderilmesi için adım atılmasını talep eder hale geliyorduk. Geç de olsa, bu önlemlerin alınmasına vesile olsak da maalesef uyuz çokça yayılmaya başlamıştı. Bir nebze olsun bunu bastırabildik bu müdahaleyle.
Temiz suya ulaşılması gerekiyordu, su dezenfektanı hazırladık. İnsanların hijyen sorununu çözmek geriyordu, kuru şampuan ürettik. Çocuklarda bit yayılıyordu onun için preparatlar temin ettik. Bazı yerleşim yerlerine kurulan endüstriyel su arıtma cihazları kırmızı yeleklilerin de halka sunduğu en önemli olanaklardan oldu. Bunların her biriyle günde 30 bin ton su arıtabilir hale geliyordu. Herkesin es geçtiği konular da vardı. Köylerde, mahalle aralarında başta kadın hastalıkları olmak üzere sağlık taramaları başlattık. Mantar, idrar yolları enfeksiyonu, doğum kontrolü, hijyenik ped gibi başlıklarda neredeyse tüm köylerde bu sağlık taramalarını hekim, hemşire arkadaşlarla birlikte yaptık ve ihtiyaçlarını dayanışmayla giderdik. Özellikle majistral üretimimiz sonrası başka lokasyonlarda bulunan meslektaşlarımız da sanatlarını icra ederek birçok majistral üretmeye başladılar ve halkın yarasına merhem oldular. Her birinin elleri dert görmesin.
Depreme hazırlık ve halk sağlığı
İnsanlık var oluşundan bugüne doğa ile yaşamı geliştikçe, ilkel yaşamlarında çaresiz kaldığı afetlere karşı yaşama tutunacak önlemler almaya başlamıştır. Bugün insanlığın geldiği noktada afetlere karşı elimizde çok önemli imkanlara sahip haldeyiz. Bilimin sağladığı olanaklar ise bunların en başında geliyor. Ve bizlerin, elindeki en kıymetli şey bilim olan eczacılar ve eczacılık öğrencilerinin, böylesi anlarda insanlığın hayata tutunuşuna katkı koyacak bilgi ve sorumlulukla kuşanmış insanlar olarak, öncelikle kendimize biçmemiz gereken rolün idrakinde olmamız gerekiyor. Bugün deprem, sel; başka bir zaman savaş, pandemi, kıtlık, yokluk, bilumum salgın…
Halk sağlığı çok önemli bir derstir. Bunu asla unutmamalıyız.
Ve afetler beklenmedik anlarda geliverir, bir anda, her şey “normalken” …
İşte o anda, dersin ortasında yazılı yoklamaya tabi tutulursunuz!
O ana kadar bilimsel, maddi, manevi, psikolojik vb. olarak neye sahipseniz onu verebileceğiniz, zamanın sıkıştığı bir andır.
Bir eczacılık öğrencisinin ya da eczacının o ana önceden hazır olması gerekir, önceden hazır olduğunca katkı koyabilir. Ne kadar hazır olduğunu ise o an anlar.
Ama insanlar tek başlarına bir şeyler yapmak istediğinde böyledir, oysa örgütlüyseler, dayanışabildikleri bir kolektifin parçasıdırlar ve o kolektifin birleşim kümesi kadarlardır. İşte herkes öylesi anlara kendinin olabildiğince bilimiyle kuşatmalı, halkına karşı sorumluluk duygusuna sahip olmalı, kolektif iş yapabileceği insanlarla dayanışma halinde olabilmeli, psikolojik açıdan kendini hazırlamak içinse bolca okumalı…