Günümüzde halk sağlığının ana problemlerinden biri de yetersiz beslenme. Bir başka deyişle, herkesin yeterli ve dengeli beslenmeye ulaşamaması. Uzmanlar, besini nasıl pişirmemiz, ne ile tüketirsek daha sağlıklı hale gelebileceğimizi tartışırlarken emekçi ve yoksul halkın sofrasında sadece tek çeşit öğün ve öğününü destekleyen yavan ekmeği var bu günlerde.
“Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, yaşama, büyüme ve gelişmeleri açısından gerekli maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun biçimde yaşamakta…”
UNICEF, Dünya Çocuklarının Durumu 2005 Raporu
Yeterli protein almayı ihmal etmeyelim yanına da mutlaka adını pek çoğumuzun duymadığı bilmem ne tozlarının yağları ile destekleyelim denilirken bizlere, emeğinin karşılığını alamayan halk, beslenme yetersizliğinin getirdiği problemler ile karşı karşıya. Bundan en çok etkilenenlerin başında ise çocuklar gelmektedir.
Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar
UNICEF, “Dünya Çocuklarının Durumu 2005” raporunda yoksulluk içinde yaşayan çocuklara ilişkin şöyle bir tanımlama yapıyor: “Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, yaşama, büyüme ve gelişmeleri açısından gerekli maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun biçimde yaşamakta, böylece haklarından yararlanamamakta, yeteneklerini tam olarak geliştirememekte ve topluma tam ve eşit üyeler olarak katılamamaktadırlar.”

Yoksulluk; eve giren besinlerin yetersizliğine, ev içi stres ve annenin kronik yorgunluğu nedeniyle anne sütünün erken kesilmesine, annenin beslenme yetersizliğine ve bebeklerin düşük doğum ağırlıklı olmasına neden olarak çocuklardaki beslenme yetersizliğinin temel belirleyicisi olarak rol oynamaktadır. Yetersiz beslenme, tüm dünyada beş yaşından küçük çocuk ölümlerinin üçte birinden fazlasına neden olmaktadır. Ayrıca yeterli miktarda meyve, sebze, balık veya etten alınan A vitamini, demir veya çinko gibi temel besleyici maddeler alınmadığı zaman çocuklarda ölüm, körlük, bodurluk, motor ve bilişsel gelişimde gerilik ve IQ düşüklüğü görülebilmektedir. Türkiye’de beş yaşından küçük olup bodurluğa maruz çocuk oranı 1998’de %16,0, 2003’te %12.2 ve 2008’de %10.3 olarak belirlenmiştir.
Ağır işlerde çalışan genç emekçilerde de durum bir o kadar ciddidir. Genç emekçiler üzerinde yapılan bir araştırmada, yeteri kadar enerji ve besin öğeleri tüketemeyenlerin oranı %34, A vitamini eksikliği olanların oranı %74, B2 vitamini eksikliği olanların oranı %63 ve kalsiyum eksikliği olanların oranı %41 olarak belirlenmiştir. Bu bulgu ve diğer gözlemler, sanayi kesiminde çırak olarak çalışan gençlerin önemli bölümünün yetersiz ve dengesiz beslendiğini göstermektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme bu grupların büyüme ve gelişimini olumsuz yönde etkilemekte ve çeşitli sağlık sorunlarının oluşmasına neden olmaktadır. Nitekim, araştırma yapılan gruptaki genç işçilerden %46’sının zayıf, %16 sının hasta ve %29’ ununda iş kazası geçirdiği gözlemlenmiştir. Bin bir emekle ve fedakarlıkla okula gönderilen öğrencilerin, konaklamak zorunda olduğu yurtlarda ise daha iyi bir tabloyla karşılaşmıyoruz. Peki ya geçtiğimiz yıl yaşanan depremle birlikte yüzüstü bırakılan depremzede yurttaşlarımız ve çocukları?
Hatay’da beslenme ve gıda güvencesi sorunları
Geçtiğimiz günlerde Türk Tabipleri Birliği (TTB)-Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Hatay Deprem Koordinasyonu; Samandağ, Antakya, Defne ilçelerinde yürütülen malnütrisyon çalışmaları kapsamında beş yaş altı çocuklarda tespit ettiği beslenme ve gıda güvencesi sorunlarına ilişkin değerlendirmelerini gerçekleştirdiği bir basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaştı. Açıklamadan yansıyan bazı vurucu tespitler ise yoksulluğun yetersiz ve dengesiz beslenmenin en önemli nedeni olduğunu adeta gözler önüne sermekte:
- Samandağ, Antakya, Defne ilçelerindeki toplamda 564 çocuğa ulaşılmıştır.
- Ailelerin dörtte üçünden (%76,3) fazlasının güvenceli bir işi yoktur, yarısından fazlası (%56,7) düzenli gelire sahip değildir.
- Ailelerin %10,3’ünün kendine ait mutfağı yoktur.
- Ailelerin sadece üçte birinin (%33,5) gıdaya düzenli erişimi vardır.
- Ailelerin üçte biri uygun gıda saklama koşullarına sahip değildir. Saklama koşullarındaki yetersizliğin nedenleri arasında buzdolabının yokluğu, küçük olması ve elektrik kesintisidir.
- Ailelerin neredeyse yarısının suya erişimi yok ya da yetersizdir. Bunun nedeni olarak dağıtım eksikliği, yetersizliği ve su kesintisi saptanmıştır.
- Annelerin %90,6’sının anadili Arapça’dır.
- Günlük öğüne sahip olmayan çocuklar yaşla birlikte artmaktadır ve dört yaşta %7,2’yi bulmaktadır.
- Çocuklar yaşamın ilk altı ayında sadece anne sütü ile beslenmesi gerekirken depremzede çocukların yaklaşık yarısı anne sütü almamaktadır.
- Beş yaş altı çocukların sebze ve meyve ile tahıl tüketiminin yeterliliği diğer besin gruplarına göre daha yüksektir (sırasıyla %62 ve %44,3), yine de istenen düzeylerin çok altındadır. Et ve et ürünleri, yağ, baklagil ve süt ve sütü ürünleri yeterli tüketimleri oldukça düşüktür (sırası ile %17,7; %11,2; %5,8 ve %5,6). Çocukların %42,9’u günde en az bir kez yüksek enerjili paketli (abur cubur) gıda tüketirken; bu sıklık 24-35 aylık çocuklarda %53,9’a, 36-47 aylık çocuklarda %54,6’ya ve 48-59 aylık çocuklarda %56,2’ye yükselmektedir.
- Beş yaş altı çocukların %6,2’sinde bodurluk (%3,7’si bodur, %2,5’i çok bodur); %8,9’unda zayıflık (%5,5’i zayıf, %3,4’ü çok zayıf) ve %4,4’ün aşırı kiloluluk belirlenmiştir.
Yetersiz beslenmenin sebebi
Gündüzleri televizyon kanallarında görgüsüzce neyi nasıl yememiz gerektiği, hangi yiyeceğin sağlığımıza nasıl mucizevi katkılar sağlayacağı gibi söylencelerin başta emekçiler, yoksul çocukları, depremzedeler kısacası toplumun büyük kesiminin pek bir işine yaramayacağı yeterince açık sanırım. Televizyon yüzleri ve influencerin yetmediği yerde bu yaşanan yoksulluğun sorumlusu siyasetçiler de hem psikolojik hem de fiziksel olarak ayakta kalmakta zorlanan, geçimde derdinden bunalan halka beslenme tavsiyeleri vermekte, şifa kürleri dağıtmakta. Halihazırda sosyal medya mecralarında hemen hemen herkes kür paylaşımı yaparken first ladyler de beslenme, ev ekonomisi ve sağlık önerilerinde bulunmakta. Hanımefendinin beslenme tavsiyesindeki şu ifadeler ise toplumun hafızasında yer etmeye devam ediyor:
“Geleneksel mutfak kültürümüzü artırarak, artıksız mutfağın püf noktalarını hayatımıza uygulayalım. Meyve ve sebzeleri mutlaka mevsiminde tüketelim.”
Her geçen gün daha da yoksullaşan halkımız mango yüzü görmemişken mangonun kurutularak da yenebileceğini öğrenmiş oldu. Herkesin işi haline gelen beslenme tavsiyelerinin listesi bunlarla da sınırlı kalmadı. Emekçiler ekonomik krizin acı reçetesiyle yaşam kavgası verirken Cumhurbaşkanı’nın Tokat’ta çiftlere verdiği şifalı kür(!) ile kapanışı yapmak sanırım pek çok şeyin özeti olacaktır:
“Manda yoğurdu, Medine Hurması,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Kestane balı, Yulaf ezmesi”
Bu kürlerin de kurların da faturasını daha fazla ödemek istemiyoruz. Eşit sofralarda görüşmek dileğiyle…